Bölüm 10 - Bir Adım Atmak

12 1 0
                                    

Gözlerim yavaşça açıldığında bana hancı tarafından ayrılan odanın içi hala karanlıktı. Bu gibi tavernaların çoğu neden olduğunu bilmesem de ilk katlar da dahil olmak üzere hiçbir kata pencere tarzı dışarıdan içeriye ışık alan yerler koymazdı. Üstümdeki tonlarca ağırlık yüzünden ilk başta zırhımı çıkartmayı unutarak uykuya daldığımı düşünsem de  elimle vücudumu yokladıktan sonra zırhımın üstümde olmadığını anladım. Suha kalesinden Praven şehrine gelmek çok yorucu olmuştu sanırım. Yolda karşımıza çıkıp bizi ekstradan yoran haydutları saymıyorum bile. Her bir vücut parçamda hissettiğim ağırlığa karşı gelerek yatağımda doğrulmayı başardım. Kafamı çevirdiğimde Taliyin'in çoktan uyanmış olduğunu gördüm. Hiçbir  şey yapmadan öylece tavana bakıyordu. Taliyin'e seslendim ve o da yorgun bir biçimde "Efendim anne." diye bir cevap verdi. "Uyanık mısın yoksa gözlerin tavana bakıyorken uyuyan bir deli misin diye kontrol ettim kızım bir şey yok." dedim kızımın gülümsediğini görmeyi umarak. Her ne kadar hayatı boyunca neşeli bir kız olmuş olsa da son 1 yıldır Tahsur'un ölümü nedeniyle yüzü neredeyse hiç gülmemişti. Bu sefer bir şeylerin değişmiş olduğunu umarken "Henüz deli değilim annecim, ama bu deliremeyeceğim anlamına gelmiyor." dedi gülümseyip yatağında doğrulurken. Uzun zamandır gülümsediğini ilk defa gördüğüm için ben de ister istemez gülümsedim. Bu kızın daha bu yaşlarında babasını kaybetmiş olması aklıma geldiğinde ise daha fazla gülümseyemedim ve yataktan kalktım. Zırhımı giydim ve Taliyin'e de zırhını giymesini söyledim. Taliyin "Neden zırhımı giymeliyim ki? Bugün şehirde kalmayacak mıyız?" dedi ve ben de "Şehirde kalıp kalmayacağımız belli değil. Eğer bir şeyler bulursak akşamüstü yola çıkabiliriz." dedim ve yüzü düşmüş bir şekilde zincir zırhını alıp giymeye başladı. Zincir zırhının üstüne sancağımızın işlendiği kumaşı da giydikten sonra yanıma geldi ve odadan çıktık. Hana indiğimizde tüm askerlerin çoktan uyandığını gördüm. Hancıyla konuşup yiyecek bir şeyler getirmesini söyledikten sonra bir masaya oturdum ve beklemeye başladım. Çok geçmeden hancı 2 tabak et getirdi ve önümüze koyup içecek getirmeye gitti. Bu sırada Taliyin "Dün bir adamla konuştuğunu gördüm anne.  Bir şeyler öğrenebildin mi?" diye bir soru yöneltti. "Şey... Evet ama aslında hayır. Kendisi bir şey bilmiyormuş ancak şehre girerken bizi sorgulayan gümrük memurunu tanıdığını söyledi. Bugün seninle gidip o adamla konuşacağız. Eğer bu şehre geldiyseler bunu o adam bilebilirmiş." dediğimde anladığını işaret ederek önündeki ete gözünü çevirdi. Bu sırada hancı da içecekleri getirmişti ve birlikte yemeğimizi yedikten sonra askerler arasından rütbeli birini çağırıp "Bugün askerlerin bir arada kalmasına gerek yok. Şehirde istedikleri gibi gezebilirler. Akşam saatlerinden önce geri dönmeleri şartıyla." dedim ve asker "Pekala hanımım." dedikten sonra yerine döndü. Her ne kadar askerlerim üstündeki otoritemi korumaya çalışıyor olsam da her birini bir yoldaş olarak gördüğüm su götürmez bir gerçek. Asker diğer askerlerimin yanına dönerken ben ve Taliyin handan çıktık. Şehirin girişine geldiğimizde 4 zırhlı muhafız ve üstüne garip, çizgili ve işlemeli bir kıyafet giyen gümrük memuru ile karşılaştık. Gümrük memurunun yanına gidip "Foreb siz misiniz?" dedim.

"Evet hanımım benim, siz kimsiniz acaba?"

"Ben Geroya krallığından Leydi Sheiya."

"Tanıştığıma memnun oldum hanımım. Beni ne için aramıştınız?"

"Bu şehire girip çıkan herkesi tanıdığın söyleniyor Foreb. Bana yardım edebileceğini düşünüyorum."

"Elbette hanımım. Aradığınız kişinin eşkâlini söyleyebilir misiniz?"

Aradığım kişinin eşkâli? Üstüne demir zırh giymiş onursuz bir köpek tabii ki! Böyle düşünüyor olsam da bunu ona söylemenin çok sağlıklı olmayacağını biliyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 08, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Elveda GeroyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin