SaldırıBaşım benim, başcağızım
Sonuncu dereceden memur başı
Tam otuz yıl, üç yıl daha
Sessizce hizmet ettin Çara
Ah, kazanamadın başcağızım
Ne beş on kuruş, ne bir mutluluk
Ne bir çift iyi söz
Ne de büyük bir rütbe
Kazandığın tek şey başcağızım
Yüksek bir darağacı oldu
Akçaağaçtan bir kiriş
Ve ibrişimden bir ilmek
Halk türküsü
O gece ne soyundum, ne de uyudum. Gün doğar doğmaz Marya İvanovna'nın çıkacağı kale kapısına gitmek, orada onunla son bir kez daha vedalaşmak istiyordum. Büyük bir değişiklik seziyordum benliğimde; Şimdiki iç çarpıntısı, bir süre önce gömüldüğüm kederden çok daha katlanılır geliyordu bana. Ayrılığın hüznü belirsiz, fakat tatlı umutlarla, tehlikeyi bir an önce göğüslemek isteği ve bir yükselme tutkusuyla birleşiyordu. Gece çabucak geçiverdi. Ben tam evden dışarı çıkmak üzereyken kapı açıldı, içeri giren onbaşı, bizim Kazaklar'ın Yulay'ı da zorla alıp götürerek geceleyin kaleden kaçtıklarını, ayrıca, kalenin çevresinde kimliği belli olmayan insanların dolaştığını bildirdi. Marya İvanovna'nın kaleden dışarı çıkmaya vakit bulamamış olabileceği düşüncesi, beynime bir ok gibi saplandı. Onbaşıya çabucak birkaç emir verdim, hemen komutanın evine koştum.
Hava ağarıyordu artık. Sokakta uçarcasına ilerlerken, adımın ünlendiğini işittim. Baktım, İvan İgnatyiç. Ardım sıra gelirken:
- Nereye gidiyorsunuz? dedi. İvan Kuzmiç, tabyada. Sizi almak için gönderdi beni. Pugaçev gelmiş.
Yüreğim titreyerek:
- Ya Marya İvanovna? diye sordum; kaleden çıkabildi mi? İvan İgnatyiç:
- Çıkmadı, dedi. Haydutlar Orenburg yolunu tutmuşlar. Kale kuşatılmış durumda. Çok kötü, Pyotr Andreyiç!
Tabyaya vardık. Çevresi kalın kütüklerle sağlamlaştırılmış yüksekçe bir yerdi burası. Kale sakinlerinin hepsi oradaydı. Kışla askerleri, silahlarını kuşanmış bekliyorlardı. Top, bir gün önceden getirilip yerleştirilmişti. Komutan, sayısı pek de kabarık olmayan asker dizisinin önünde geziniyordu. Tehlikenin yakınlığı olağanüstü bir canlılık vermişti bu eski kurda. Kalenin yakınlarında, ovada, yirmi kadar atlı görünüyordu. Kazak oldukları belliydi. Fakat aralarında, vaşak postundan kalpakları ve okluklarıyla hemen göze çarpan Başkırtlar da vardı. Komutan son bir kez daha dolaşarak ordusunu gözden geçirdi ve askerlere:
- Göreyim sizi evlatlarım, dedi. Çariçe anamız (*) için dövüşeceğiz bugün; bütün dünyaya yiğit, sözünün eri kimseler olduğumuzu kanıtlayacağız!
Askerler hep bir ağızdan, komutanlarına bağlılıklarını bildirdiler. Şvabrin yanımda durmuş, gözlerini ayırmadan düşmana bakıyordu. Bozkırda dağınık olarak gezinen atlılar, kalede bir hareketlilik olduğunu görünce kümelendiler, kendi aralarında görüşmeye başladılar. Komutan, topu o kümenin üzerine yöneltmesini emretti İvan İgnatyiç'e ve fitili kendi eliyle yerleştirdi. Gülle vızıldayarak havayı yardı ve adamlara hiçbir zarar vermeden üzerlerinden geçip gitti. Küme dağıldı, atlılar dört nala uzaklaştılar, bozkır boşaldı.
Bu sırada Vasilisa Yegorovna, yanında ondan ayrılmak istemeyen Maşa'yla birlikte tabyaya geldi. Kocasına:
- Ey, ne oluyor? dedi; savaş nasıl gidiyor? Hani, düşman nerede? İvan Kuzmiç:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzbaşının Kızı
Fiksi Umum18. Yüzyıl Rusya'sında, rejimin çalkantılı ve belirsiz olduğu bir dönemde orduya katılan genç asilzade Pyotr Andreyiç Grinyov ile taşralı Maşa arasındaki aşkın geri planında, söz konusu yıllara damgasını vuran "Pugaçov Ayaklanması" yer almaktadır. Y...