Masamın üzene yığılmış kitapları zar zor toplayarak çantama tıkıştırdım ve arkamdan "Ne bu acele?" diye bağıran Mingyu'yu takmadan koşa koşa kendimi sınıftan dışarı atmıştım. Çantamın hafifliğine bakılırsa kitaplarımdan birkaçının hâlâ sınıfta olma ihtimali çok yüksekti, Mingyu'nun kitaplarımı alacağına güvenerek sınıfa geri dönmedim. Mingyu iki senedir sıra arkadaşımdı ama sınıf dışında, sanırım Mingyu'nun Furlough'nun üyesi olması yüzünden, nadiren konuşurduk.
Olabildiğince hızlı koşup okulun bahçesinde beni bekleyen Yunhyeong hyung ve Chanwoo'ya ulaşmaya çalışıyordum. Birkaç gün önce söz verdiğimiz için Hanbin'le bizim evin garajında birkaç deneme yapmaya karar vermiştik. Hanbin'le aynı okulda olmamıza rağmen okuldan beraber gitmek yerine evimin adresini almış, okul bittikten yarım saat sonra orada olacağını söylemişti. Yunhyeong hyung, Chanwoo ve ben de bu sürede garajı temizlemeye karar vermiştik.
Evime gidene kadar Chanwoo'yla, Yunhyeong hyung'un kendi kendine konuşmasını dinlemiştik. Kendisiyle öyle hararetli muhabbet ediyordu ki, ikimiz de sohbetini bölmek istememiştik. Gerçi ne konuştuğunu anladığımızı bile söyleyemem.
Evimin garajına ulaştıktan yaklaşık kırk beş dakika sonra garajı tertemiz yapmıştık. Daha doğrusu Yunhyeong hyung yapmıştı. Chanwoo ve ben yardım ediyor gibi gözükerek her fırsatta Yunhyeong hyung'un yoluna taş koymuştuk çünkü ikimiz de hâlâ Hanbin konusunda memnun değildik. Bir sürü engellemeye rağmen Yunhyeong hyung kırk beş dakikada halletmişti, ama Hanbin'den hâlâ ses seda yoktu.
"Ekeceğini biliyordum." diye söylendi Chanwoo. Kendi kendine konuşuyor gibi yaparak Yunhyeong'a laf atıyordu kendince. "Hayır zaten ne bekliyorduk ki bu adamdan? Gelip grubumuza uyum sağlamasını mı? Peh! Adamı kendi kurduğu gruptan attılar be!"
Yunhyeong hyung'un sinirinin yükseldiğini hissedebiliyordum. Ortamın tansiyonun böyle yükseldiği anlardan nefret ederdim, çünkü Chanwoo ve Yunhyeong hyung hep çok saçma konulardan tartışırlar, ardından günlerce birbirlerinin yüzlerine bakmazlardı. İkisini barıştırma işi de hep bana düşerdi.
Yunhyeong hyung, tam ağzını açmış Chanwoo'ya karşı saldırmaya hazırlanırken garajın kapısına birinin vurduğunu duyduk. Yarım gülümsemesi ve pejmürde görüşünüyle karşımızdaki kişi Kim Hanbin'den başka birisi değildi tabi. Kırmızı ekoseli bol pantolonu, yer yer yırtılmış Metallica tişörtü ve kirli converse ayakkabılarıyla münzevi gibi görünüyordu.
"Dayak mı yedin, Hanbin?" Yunhyeong hyung'un yanımda cırlayıp koşa koşa Hanbin'in yanına gitmesi ve üstüne kanayan yeri olup olmadığını kontrol etmesi birkaç saniyede olmuştu ki, üçümüz dehşet içinde izlemiştik onu.
Hanbin gözlerini bana çevirip soru sorar gibi bakmıştı. Şaşkın mıydı, yoksa korkmuş muydu anlaşılmıyordu ama yüzü çok komikti. Dudaklarımı 'alışırsın' anlamında oynattım. Aslında muhtemelen alışamazdı ama olsun. Yunhyeong hyung'u on senedir tanıyordum ama bu saçma hareketlerine hâlâ alışamamıştım.
"Çok vaktim yok hadi bir şeyler çalalım."
Açıkçası, beklediğimden daha iyi gitmişti. Klasik rock parçalarıyla çalışmıştık ve sanırım güzel bir ahenk yakalamayı başarabilmiştik. Hanbin'in çok iyi bir baterist olduğu su götürmez bir gerçekti.
Birkaç şarkının ardından Hanbin baterisinin başından kalkmış, birkaç gün sonra tekrar çalışabileceğimizi söyleyip ardına bakmadan gitmişti. Yunhyeong hyung da arkasından sırıtarak bakıyordu ona. Bu Hanbin'in grubumuza uyum sağlamasından dolayı gururlu bir sırıtış mıydı yoksa Hanbin'den hoşlandığı için aptal aşık sırıtışı mıydı çözememiştim ama ikincisinin olmaması için dua ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
artificial accident ៸៸ rockband!ikon
Teen Fictioni always say goodbye to my loved ones as if that's the last time i'm gonna see them because i forget to look either ways before crossing the road nowadays and find myself almost wishing to never make it to my destination while i'm inside a car or a...