calm before the storm

29 4 54
                                    

Gözlerimi açtığımda karşımda gördüğüm ilk şey kanayan burnuma tampon yapan telaşlı Donghyuk olmuştu. Neden o durumda olduğumu hatırlamam birkaç dakikamı almıştı. Kafamı çevirip gözlerini benden kaçıran Yunhyeong'u gördüğümde kendi kendime sırıtmıştım, bana attığı yumruktan köpek gibi utanıyordu ve ileride bunu ona karşı koz olarak kullanacağımı biliyordu. Gözlerimi biraz gezdirdiğimde diğerlerinin de odadan ayrılmamış olduğunu fark etmiştim. Herkes kendince bir şeyle ilgileniyordu ama kimseden çıt çıkmıyordu.

"İyi misin?" Donghyuk'un odadaki iki arkadaşımdan daha telaşlı olmasına üzülsem mi sevinsem mi bilemiyordum.

Kalkmak adına bir hareket yaptığımda kafamdaki acı yüzünden elim istemsizce kafama gitmişti. Yüzümü buruşturmuş, Donghyuk'un kucağındaki eski yerine koymuştum kafamı.

"Düşerken hiçbirimiz seni tutamayınca tabi..." Hepsi kıkırdıyordu. Gücüme gitmişti açıkçası.

Kesin ben düştükten sonra dakikalarca beni kaldırmak yerine köh köh gülmüştür bunlar. Yani diğerlerinden emin değildim ama Jiwon ve Chanwoo'nun güldüğüne yemin edebilirdim.

Koltukta zar zor oturma pozisyona geldiğimde önce yanımdaki Donghyuk'a ardından sırayla sağ çaprazımdaki suratsız ikili Hanbin ve Jinhwan'a, tam karşımda bacaklarını sonuna kadar açmış boş boş tavana bakan Jiwon'a ve sol çaprazımdaki 'en yakın arkadaşlarım' Chanwoo ve Yunhyeong'a sırayla göz gezdirmiştim. Başım deli gibi ağrıyordu ve ben sanki beyin sarsıntısı geçiriyormuş gibi hissediyordum. Yunhyeong'dan ilk dayak yiyişim değildi ama bu seferki, sanırım hazırlıksız yakalandığım için, bende kalıcı iz bırakacak gibi hissettiriyordu.

"Merak etme beyin sarsıntısı falan geçirmiyorsun." demişti Jinhwan sırıtarak. Bir an 'ulan Junhoe, bu çocuk senin aklını nasıl okudu?' diye düşünüyordum ki, ona uzaylı gibi bakmamdan anlamış olacak Jinhwan aynı sırıtışıyla tekrar lafa girmişti. "Sesli düşünüyordun. Senin aklını falan okumadım yani."

"Ayrıca bize suratsız dediğini de duyduk. Ayıp yani." Hanbin elini kalbinin üzerine koymuş, sanki cidden kalbi kırılmış gibi omuzlarını düşürmüştü.

"Neyse," diye lafa girmişti Donghyuk. "Junhoe de uyandığına göre artık doğru düzgün konuşsak mı şu konuyu?"

"Hayatta olmaz." Yunhyeong ben hariç odadaki herkese bakıyordu. "Üstelik yedi kişilik band mi olur ya? Tutmaz bu fikir."

"Niye olmazmış ya? Rammstein altı kişilik." Jiwon'un bağırırcasına sesini çok özlemiştim baygın olduğum dakikalarda.

"Ulan bizden bir Rammstein olur mu sence?"

"Ben klavye çalarım." diye atılmıştı Hanbin gülerek.

Tanıştığımızdan beri Hanbin'in ilk kez içinden gelerek güldüğünü görmüştüm. Aslında güzel bir insandı. Hem içi hem dışı güzel bir insandı üstelik. Beraber çaldığımız kısa dönemde provalarımızın birinde şarkı ve şiirlerini yazdığı defterini bizim garajda unutmuştu. Ben de direkt ona gidip vermek yerine sonraki gün okulda vermeye karar vermiş, o gece yatağımda defterini okumuş ve hüngür hüngür ağlamıştım.  Duygularını o kadar güzel dökmüştü ki yazıya hayran kalmıştım. Sonraki gün ise defteri ona iade ederken bana hiçbir şeyi okumadığıma dair yemin ettirmişti, defterin içinde yazanların özel şeyler olduğunu o zaman anlamıştım ama okuduğum için hiç pişmanlık hissetmiyordum çünkü ben de ara sıra şiir yazardım ve onun yazdıkları bana ilham vermişti.

Şaka olarak başlayan iş sonuç olarak gerçekten endistrüyel metal tarzını denememizle sonuçlanmıştı.  Birkaç kez prova yapmamızın ardından barda beraber peformans sergileyip insanlar tepkilerini ölçmeye karar vermiştik. Henüz grup olduğumuzu duyurmak yerine 'iki grup arasında düet' adı altında ilanlar hazırlanmış ve insanlara dağıtılmıştı. Kısa sürede herkes bizim hakkımızda konuşuyordu ve gördüğümüz ilgi hoşuma gitmişti.

artificial accident  ៸៸  rockband!ikonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin