bir

721 44 24
                                    

"you just want attention, you don't want my heart."

Yanımdaki bedene bakarken sesinin ne kadar nahif olduğunu düşünmekten kendimi alamıyordum. Adını bilmediğim bu adam her gün bindiğim -hafta sonlarını çıkarmamız gerekiyor- otobüste en arkaya oturur, gözleri kapalı bir şekilde şarkılar mırıldanırdı.

Onun yanına oturmak için hızlıca otobüse binerdim, yanına birinin oturduğunu görmek bütün moralimi bozuyordu. Nedensizce onun sesini duyan tek kişi olmak istiyordum, çok aptalca olduğunun farkındaydım yine de kendimi bu adamdan uzak tutmak istemiyordum.

İneceğim durağa iki durak kalmıştı, okula gidecek ve insanların sınav senemle ilgili endişelerini dinleyecektim. Ne olacağımdan bile emin olmayan ben, hırslı öğrencilerin arasında bir bok parçası gibi hissediyordum.

Bu zamanlarda tek mutluluğum yanımdaki bedendi, sabahları onun sesini duyacağım için daha mutlu kalkıyor ve güne güzel başlıyordum. Aslında mutlu uyanmasam bile sorun değildi, onun sesini duymak her şeyi unutturuyordu aciz ruhuma.

Aralık ayındaydık ve onun üzerinde ince bir ceketten başka bir şey yoktu. Aptallığına göz devirirken inmek için ayağa kalktım, güzel dakikalarım sona eriyordu. Durağa geldiğimde son kez ona bakmak için yanıp tutuşan bedenime izin vermiş, onun gözlerine bakmıştım. Göz göze geldiğimizde merdivenin -üç basamaklı olan- son basamağında takılarak hızlıca dışarı attım kendimi. Son duyduğum ses onun kahkaha sesiydi. İlk defa gülerken duymuştum onu. Son olmamasını diledim.

Okul bahçesine adım atarken kulaklığımdan gelen sesi onun sesi gibi hayal etmeye çalışıyordum. Ah, size bahsetmeyi es geçtiğim bir nokta var. Hangi şarkıyı söylerse aklımda tutuyor ve ezberleyene kadar dinliyordum. Sebebi yoktu bunun, sesine hayrandım ve müzik zevkine.

Sırtıma atlayan çocuğun bacaklarını tutarken söylenmeye başladım. "Kaç yaşına geldin hâlâ şu huyundan vazgeçemedin." Onun tek yaptığı saçıma kocaman bir öpücük kondurmak ve "Deh!" diye bağırmaktı. Beyefendi beni atı gibi kullanıyordu, şaka gibi bir durum olduğunun farkındayım ama maalesef değildi.

Tüm merdivenleri sırtımdaki bedenle çıktığım için belimin sızladığını hissediyordum ama yanımdaki Alper'in sızlanmasını dinlemek istemediğimden ağzımı bile açmıyordum.

"Tunaaaa! Bugün prensesime açılacağım ben." Prensesim dediği Serap'a tam olarak 3 yıldır aşıktı ve sonunda platonik olmaktan çıkacaktı. Onu onaylarken çantamdan kitapları çıkarıyordum. "Tam olarak ne zaman söyleyeceksin?" Düşünüyormuş gibi yapıyordu ama bu manyağı her şeyi önceden planladığını bilecek kadar tanıyordum. Bu tavrına yalnızca gülerek gelecek cevabı bekledim. "Öğle arasında, bahçede söylerim. Of çok heyecanlıyım!" Derse giren öğretmenle bakışlarımı ondan çekerek yavaşça ayağa kalktım, eh benimle beraber diğer bedeni de kaldırmak zorunda kalmıştım. Aptal aşık!

Uzaktan Alper ve Serap'ı izliyordum, konuşma kötü gidiyor gibi gözükmüyordu. Yani Alper ağlamaya başlamamış ve kız hâlâ yanından ayrılmamıştı. Birkaç dakika sonra havalı görünmeye çalışarak bana doğru yürüyen çocuğa göz devirdim. "Serap gitti." Kurduğum cümle üzerine zıplayarak yanıma ulaşmıştı. "Oğlum kabul etti! Kalbim çıkacak, benden hoşlanıyormuş zaten. Bir de şey-" Devam etmesi için yüzüne bakarken hızlıca söylediği sözlerden sonra sınıfa koşmaya başladı. "Sen, ben, Serap yaniii sevgilim ve birkaç arkadaşı kafeye gideceğiz. Lütfen kırma, gittim ben!" Hiçbir şey söylememe fırsat vermeden koşan bedene söverek yürümeye başladım, emrivaki işlerden hoşlanmazdım.

Sekiz kişilik bir grup olarak girdiğimiz kafede iki masanın birleştirilmesini beklerken içeriye göz gezdirmeye başladım. İleride tanıdık gelen bedene gözlerimi kısarak bakarken içime kaçan sesimle beraber mırıldandım. "Hasiktir!"

O, buradaydı.

|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||

Nazan Öncel şarkısından aklıma böyle bir kurgu geldi, yazayım dedim.

bir şarkı tut | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin