26. BÖLÜM

2K 135 167
                                    

Sonunda o büyük gün geldi çattı! Her genç kızın hâyali olan düğün günü. Aslında ben daha geç yaşta evlenmek isterdim ama, Taehyung gibi birisini bulduğum için şanslıyım.

Sabah beni annem uyandırdı. Sabah altıda, bütün hazırlıkları tamamlamak adına. Ben huysuz bir şekilde doğrulurken bu günün düğün günü olduğunu hatırladığım an hızla kalktım.

Benim ve Taehyung'un ailesi toplanmış konuşuyorlardı. Taehyung'da oradaydı. Hızla yanlarına gittik. Hemen Taehyung'un yanına oturdum. Elimi tutup keyifle bana baktı. Gerçekten çok şanslıyım.

Konuşulanlara göre düğün saat beşte başlayacak ve saat yediye kadar sürecekti. Gelinliğim gelmişti, hemen gidip bakmak istiyordum ama annem hazırlanırken görebileceğimi söyledi. Sabırsızlıkla bekliyordum.

Onun dışında pek beni ilgilendirmeyen konular konuşulduğu için dinlemedim. Ama Taehyung hepsini sanki beynine not edermişcesine dinledi. O an yapacağım bir şey olmadığı için onu izledim.

Gözlerinin simetriliğini bozan, sağ gözünün çift göz kapağı, özenle yaratılmış burnunun altında ki minicik beni, kalın o öpülesi dudaklarıyla tam bir şaheseridi. Babasına gerçekten çok benziyordu. Çeneleri tıpa-tıp aynıydı. Gerçekten şanslıyım.

Ben onu keyifle izlerken birden başını bana doğru çevirmesiyle sanki ona hiç bakmamış gibi davranarak hemen başımı anneme doğru çevirdim. Hafif kıkırtısını duymamla elimi çeneme koyup gülümsememi ondan sakladım. Anlamıştı.

-Pekâlâ, anlaştık o zaman! Kral elini babama doğru uzattı, babam gülümseyip kralın elini tutup,

-Anlaştık. Böyle iyi bir şekilde anlaşmaları beni mutlu ediyordu. Bizim ilişkimizi öğrendikleri an annem ve kraliçe hep birlikte çay içip sohbet ediyorlardı. Babam ve kral da her gün gerçekten her gün oturup konuşup kahkaha atıyorlardı. Eh, bu da ikimizi mutlu ediyordu.

Oturduğumuz yerden kalktık. Soo Mi, kral ve kraliçe bir şey ister diye arkalarında duruyordu. Kral Soo'ya dönüp saati sordu.

-Saat... sekiz kralım. Daha erken, çok vardı. Ne diye bu kadar erken kalkmışlardı ki? Gece gördüğüm kabustan da uyuyamamıştım. Gerçekten korkutucuydu.

Duyduğuma göre saat üçte başlayacaktık hazırlanmaya. Gelecek bir sürü davetliler de vardı. Kalabalık ve gürültülü yerlerden nefret ederim. Umarım az kişi gelir.

Taehyung elimden tutup beni çekiştirdi. Benimle ne zaman bir yere gitse hep tutup çekiştiriyor ki bu nedense hoşuma gidiyor. Hiç konuşmadan beni götürmesine izin verdim.

Yürürken gittiğimiz yerin, bizim her zaman oturduğumuz yer olduğunu anladım. Elimi bıraktı ve ağacın altına oturdu. Başını kaldırıp küçük bir çocuk gibi bakmaya başladı. Eliyle yanını patpatladı, oturmamı ister gibi.

Onun bu tatlı hâline gülümseyip yavaşça oturdum. Elini belime atıp yanına çekti beni. Başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım.

-Konuşmaları dinlemeyipte beni izlediğini biliyorum Jin Ha Hanım.

-Ne yapabilirim ki? Karşımda böyle harika biri varken. Anlasana, çok fazla yakışıklısın. Dudaklarını başımın üzerine yerleştirdi ve böylece boğuk çıkan sesiyle konuştu.

-Sevgilim, biliyorum yakışıklıyım. Ya sen? Sana ne demeli? Dünya çapındaki en güzel kadınsın. Ama benim kadınımsın. Son cümlesi beni utandırdı. Kıkırdayıp sert olmayan bir şekilde vurdum. Buna rağmen abartıp acıyla inledi.

𝙿𝚛𝚒𝚎𝚗𝚌𝚎 ও  𝙺.𝚃.𝙷.✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin