Sonunda Metin Arslan ameliyathaneden çıktı. Poyraz adamı doktorların tanıyamamasına inanmıyordu-gerçi her doktorun onun gibi magazinleri takip etmediği kesindi-. Adam yoğun bakıma alındı. Bu sıralarda saat 8:00 olmuştu. Poyraz merakına yenik düşüp doktora onun durumunu sordu. Çekinerek:
-Şeyy, o nasıl? Vurulmuş mu?
-Şu anlık durumu iyi, fakat en az 48 saat yoğun bakımda kalması gerekiyor. Vücudunda büyük oranda darbe izi ve bıçak yaraları var.
Büyük ihtimalle çete işi.
-Yani soyulmuş mu?
-Öyle de diyebiliriz evet. Onu tanımadığına emin misin? İlgileniyorsun.
-Aslında televizyondan tanıyorum.... O bir "iş adamı".Bunu söylerken ciddi olmaya çalıştı.
-Onunla ne zaman konuşabilirim?
-Fazla isteklisin genç adam. Yarını beklemek zorundasın.
-Eve gidebilir miyim?
-Seni tutan yok, oda kaydını yaptırdıysan gidebilirsin.Oda kaydını daha önce yaptırmıştı. Hastane kimliği bilinmeyen kişiler için kefil imzasi alıyordu ama Poyraz bunun için kücük olduğnda almadılar. Zaten taksi masrafını adamın sonra ona ödeyeceğini zannederek harçlığından ödemişti, şimdi eve minibüsle gitmek zorundaydı.
20 dakika süren yolculuk sonrasında Beylikdüzü'ndeki evine geldi. Kapıyı açtığında annesinin korkulu ama bir o kadar da lanetli bakışları onu karşıladı. Yarım saat azardan sonra annesine ve "babasına" yalan söylemek zorunda kaldı. O gün lise gezisi olduğunu, otobüsün dönüş yolunda kaza yaptığını, telefonunun şarjı bittiğini ve hastaneye gitmek zorunda kaldığını...O profesyonel bir yalancıydı.
Ertesi gün heyecanla yatağından kalktı. Cumartesi ereksiyonuna lanet okudu ve yüzünü yıkadı. O gün annesini atlatıp tekrar hastaneye gitti.
Adam artık uyanmıştı. Fakat Poyraz'ın beklediğinden farklı olarak odasında çiçek, balon veya diğer kapitalist saçmalıklarından yoktu. Adamın yalnız kurt olduğunu sonradan ögrenecekti.
Adam tam uyanmış olarak etrafına bakıyordu. Çektiği acı yüzüne yansıyordu. Poyraz'ı camdan görünce "seni gözüm ısırıyor" bakışıyla süzdü. Tanımış olmalı ki serumlu eliyle yavaşça içeri gel işareti yaptı.
Poyraz içeri girdi yanındaki koltuğa oturdu. Bunları yaparken içinde acayip bir duygu vardı. Adam kupkuru ağzıyla:
-Beni..kurtaran sendin değil mi?
-E-evet dedi heyecanla.
-Teşekkür ederim. Orada ölebilirdim.
-Önemli değil efendim, kim olsa aynı şeyı yapardı.
-İnan bana evlat, yapmazdı. Beni tanıyor musun?
-Evet dedi mütevazı bir şekilde.
-Güzel. Bu durumda bana yapılan iyiliği unutmayacağımı biliyorsundur.Hiç bir şey söylemeden yanlızca kafa salladı.
-Sana bir şey vereceğim. Bir sır. Öksürdü. Bu sır sana vericeğimi düsündüğün paradan daha değerli.
"S*ktir" diye bağırdı ıçinden. Vericeği ödül bir sırsa, keşke hiç gelmeseydi. Şimdi evinde oturup Doctor Who izlemesi gerekiyordu. Adam doğruldu ve sanki odada başka birileri varmış gibi fısıldadı:
-Bu sır benim mirasım ve senin bunun için uygun olduğunu düşüyorum.
-Bekle dedi. Neden ben? Yani mirasını oğluna veya aileden birine bırakman gerekmez mi?
-Bir ailem yok. Ailenin tek çocuğu bendim fakat benim bir çocuğum yok. Öksürdü. Şimdi uzatma ve beni dinle.
-Tamam dedi usulca.- Bütün param, evlerim ve arabalarım senin olabilir.
-Be-benim mi? Dedi dalga geçer gibi.
-Sus ve dinle. Bu yazdığım şeyi Tuzla villalarında güvenliklere göster. Bu arada güçlükle bir şeyler yazıyordu yanında keğıda. Seni içeri alırlar. Kasama git, şifresi 1162. Bu günlerin geleceğini biliyordum, bu yüzden bir yazı yazdım. Onu oku. Ben muhtemelen bir kaç gün içinde ölürüm.
-Ama doktorlar iyi olacağınızı söyledi.
-Ecelimle öleceğimi söyleyen kim? Öldürüleceğim.Bunu söylerken çok rahat ve soğukkanlıydı....
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milyoner Çocuk
Teen FictionAniden zengin olan bir çocuk ve onun zengin hayatına alışma hikayesi. Herkesin hep olmak istediği gibi... Fakat her güzel şeyin bir bedeli vardır..