Medyada şuan bulundukları orman var.
Bizi her sabah uyandırmak için gönderilen yardımcılarla birlikte ve isminin Ada olduğunu bildiğim profesörün kapıyı açıp bizi uyandırması ile gözlerimi açmıştım. Bugün sabah her zamanki saatimizden biraz daha erken uyanmıştık. Peki ama niye? Burada toplamda kaç kişi vardık bilmiyordum ama bulunduğum odada iki kişi kalıyorduk. Eskiden başka bir odada tek başıma kalıyordum ama sonrasında aynı odada kalmaya başladığım arkadaşımdan onunda daha önce tek başına bir odada kaldığını öğrenmiştim. Muhtemelen burada olan diğer herkeste bizim önceki halimiz gibi onlarda eskiden tek başlarına bir odada kalıyorlardı ve şuan nedenini bilmediğim bir sebepten dolayı odalarda yaklaşık bir aydır iki kişilik kalmaya başlamıştık. Yani en azından şuan bulunduğum oda iki kişilikti. Buradaki diğer kişilerden bir haberim yoktu.
Gözlerimi ovuşturarak yatakta doğrulup karşımdaki Ada Hoca ve bizi her zaman uyandırmaya geldikleri için artık alışık olduğumuz yardımcılara bakıyordum. Bulunduğum yataktan başımı sol tarafa çevirdiğimde oda arkadaşım olan Alex'in de uyanıp yataktan kalktığını gördüm. Buraya sadece duyuru ve yarışma koşulları hakkında bilgi vermek için nadir zamanlarda uğrayan Ada Hoca'nın bu sefer neyi haberdar etmek için geldiğini ve dahası bugün her zamanki saatimizden daha erken uyanmamızın nedenini kafamda düşünürken Ada Hoca sanki zihnimi okumuşçasına konuşmaya başladı.
"Noah, Alex öncelikle günaydın sizi bugün her zamanki saatiniz de -saat 8 de- uyandırmadığımızın farkındayım. Bugün sizi saat 6'da uyandırmamızın nedenini kahvaltınızı yaptıktan sonra Profesör Tuna kendisi size söyleyecektir. Şimdilik üstünüzü değiştirip yemekhaneye kahvaltı için inebilirsiniz." dedikten sonra yardımcılarla beraber odadan çıkıp kapıyı kapattılar. Onlar çıktıktan sonra "Bir fikrin var mı? Sence bu sefer ne olmuş olabilir? " diyen Alex'e dönüp "Kim bilir? Hadi üstümüzü değiştirip bir an önce yemekhaneye inelim orada öğreniriz." dedikten sonra lavaboya yöneldim.
Bulunduğumuz oda fazla küçük değildi. Gayette iki kişilik bir oda için boyutu idealdi. Hatta daha büyükte diyebilirdim. Duvarlar açık ve tatlı bir civciv sarısı rengindeydi ve tavanı da açık bir gri renkteydi. Odanın sağ tarafında yani pencerenin olduğu tarafta benim yatağım, sol tarafta ise Alex'in yatağı vardı. Yataklarımızın hemen yanı başında da iki çekmeceli beyaz renkte birer komodin vardı. Komodinlerin hiç birinde özel bir eşyamız yoktu. Doğrusu burada bize ait hiçbir özel eşyamız yoktu. Komodinlerde de burada bize uyku için verilen eşofman takımları, uyandıktan sonra da gün içinde giymemiz için sade siyah bir tişört ve kargo asker yeşili bir pantolon, çorap ve bir de ihtiyacımız olan iç çamaşırlarından başka bir şey yoktu. Odada ortak olarak kullandığımız bir de ayakkabılık vardı. Ayakkabıda da oda içinde kullanmamız için bir çift terlik ve oda dışında kullanmamız içinde bir çift siyah spor ayakkabıları vardı. Odamızın içinde bir de lavabo ve banyoya doğru açılan krem renginde bir kapı vardı. Banyosu da gayet genişti. Odada bulunan bir diğer şeyde pencereydi. Pencere uçsuz bucaksız bir ormandan başka bir şeyi görüntülemiyordu. Pencerenin boyutu odanın boyutuna göre biraz küçük kalsa da orta bir boyuttaydı. Bu oda eskiden kaldığım odaya göre neredeyse her şeyi ile aynıydı ama bu oda eski odama göre çok daha genişti.Bunların dışında odanın içindeyken ilgilenip sıkıntımızı giderecek hiçbir şey yoktu. Tabii öncesinde Alex yokken ve tek başıma kalırken odanın içinde geçen saatler daha da katlanılmaz oluyordu. En azından şuan arada bir sohbet ederek sıkıntımızı daha az bir seviyeye indiriyorduk. Buna rağmen de hala sıkılıyorduk ama neyse ki odanın içinde uyku zamanı ve uyku dışında da en fazla 2 saat kalıyorduk.
Lavaboya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra yatağımın hemen yanında duran komodinden günlük kıyafetlerimi alıp banyoya ilerledim. O sırada Alex'te lavabo önünde elini yüzünü yıkıyordu. Banyodan üstümü değiştirip çıktıktan sonra Alex'in de üstünü değiştirmesini bekledim. O da değiştirdikten sonra beraber odadan çıkıp koridorda yürümeye başladık. Koridorlar bugün her zamankinden daha hareketli ve canlıydı. Normalde burada olan diğer kişilerle aynı zamanlarda koridorlara çıkıp karşılaşmazdık. Hatta koridorda çok nadir başka kişilerle karşılaşırdık. Ama bugün koridorlar garip bir şekilde kalabalıktı. Herkes şuan benle Alex'in yaptığı gibi şaşkınlıkla etraflarına bakıp daha önce karşılaşmadıkları bu yeni yüzleri tanımaya çalışıyorlardı.
" Hey Alex, sence bizi bugün neler bekliyor? " diyerek Alex'e baktım. "Bilmiyorum Noah ama umarım kötü bir durum değildir." deyip yürümeye devam etti. Bende yürüdüm. Bulunduğumuz yer bir hastane, okul veya buna benzer başka bir şey değildi. Issız bir ormanın ortasında olan çok büyük, geniş ve 7 katlı laboratuvar tarzında bir binada kalıyorduk. Koridorlarda bir sürü başka odalara açılan kapılar vardı ve hepsinin üstünde de harf ve sayılarla oluşan numaralar vardı. Örneğin A1, A2 diye A8 e kadar numaralandırılmış kapılar vardı. Daha sonra B1 diye başlayıp B8 e kadar olan numaralar vardı. Böyle devam eden daha kaç kapı numarası vardı bilmiyordum ama en azından benim gördüklerim bu kadardı. Numaralı odaların içinde, eskiden B4 te kaldığım için diğer bunun gibi numaralanmış odalarda da benim gibi yarışmacıların kaldığına karar vermiştim. Ama artık B4'te kalmıyordum şuan ki kaldığım odanın kapısında büyük harflerle MARS-1 yazıyordu. Bunun anlamı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama mutlaka bizim bilmediğimiz bir anlamı vardı.
Koridorda biraz daha ilerledikten sonra bulunduğumuz katın asansörüne binip üstünde yemekhane olduğunu belli eden sembolü tuşladık. Asansör durunca da inip yemekhaneye giriş yaptık. Gördüğüm manzara karşısında bugünün normal bir gün olmadığını bir kez daha anlamıştım. Yemekhane bizim yaşlarda ve daha önce neredeyse çoğundan fazlasının yüzünü hiç görmediğim kişilerle doluydu. Bazıları kahvaltılarını alıp masalara oturup yemeğe başlamışken bazıları hala sıradaydı. Alex ile kısa bir süreliğine bu durumun verdiği şaşkınlıkla birbirimize baktıktan sonra daha fazla vakit kaybetmeden yemek sırasına girip kahvaltı almaya başladık. Kahvaltılığımızı almamız biraz uzun sürse de sonunda alıp bir masaya oturabilmiştik. Masaya oturduktan sonra etrafa kısaca bir göz atarken etrafta fısıltıların hakim olduğunu görmüştüm. Herkes yemeğini yerken bir yandan da hararetli bir şekilde aralarında fısıldaşıyorlardı. Bu fısıldaşmalardan herkesin kafasında deli soruların olduğu anlaşılıyordu. Etrafa biraz daha göz gezdirmeye devam ederken onların da üstünde tıpkı bizde olduğu gibi siyah bir tişört ve kargo asker yeşili bir pantolonla siyah spor ayakkabıların olduğunu fark etmiştim. Üstelik burada sadece erkeklerin olduğunu sanırken kızlarında olduğunu görmüştüm. Galiba bugün faklı bir gün olacaktı. Kim bilir bugün bizi neler bekliyordu?
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANA KARŞI
Science FictionOnlar Dünya'nın dört bir yanından toplanılan birkaç grup gençti. Hayatta kalmak için savaşacaklardı. Fakat karşılarına çıkan her türlü engele hazırlar mıydı? Peki ya iradeli davranmaya? Zamana karşı nefes nefese yarışacakları bu yarışmada verecekler...