Yalnızdık bu kahrolası hayatta . Sadece kaderimizi yaşıyor ve karşımıza çıkan acılara direniyorduk bazen de sadece acı çekiyorduk ...
Bir dut ağacının gövdesine yaslanmış oturuyorduk sabaha karşı. Gün ağarmamıştı . Baktım ona , çocukluğumun beraber geçtiği masuma . Gözlerini kapatmış ve etrafta ki uyanan kuşların cıvıltılarını dinliyor o sırada parmağında ki yakut taşından yapılmış kenarları ince dokunmuş altın sarısı yüzüğü ile oynuyordu. Ben ise onu seyretmeye dalmış aklımdan hayatımızı saran siyah rengini düşünüyordum.
Bunları düşünürken jungkook hareketlenmiş gözlerini açmış ve yavaşça ayağa kalkmıştı ben ise neden kalktığını anlamamış gözlerimi ona dikmiş şekilde bakıyordum. O ise elleriyle ince salaş pantolonunun arkasını silkelemiş , yavaş adımlarla benden uzaklaşmaya başlamış , bana ise tek bir kelime etmemişti .
Bende hemen arkasında kalkmış ve üstümün tozlu olmasını umursamadan onun yanına koşar adımlarla yetişmiş ve saçlarının üstüne elimi koyarak onu kendime çevirmiş " nereye gidiyorsun" diye sormuştum. O ise bana derince beş altı saniye bakmış " senin olmadığın bir yere " diyerek elimi saçlarından indirmişti . Narin dudaklarından dökülen bu sözler ruhumda filizlenen frezyaları söndürmüş ve benimde hemen söze girmemi sağlamıştı . " Kalsaydın , güneş doğana kadar kalsaydın ..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ DOĞANA KADAR
General FictionTek zenginliğimiz gözlerimizde ki bitmeyen umudumuzdu...