~11~

115 11 6
                                    

~Jonas Brothers-Sucker~

°Ten'in Anlatımı°

Elimdeki derginin sayfalarını çevirirken bakışlarım telefonuma kayıp duruyordu. Eve geleli yarım saat olmuştu. Yemek için abur cubur ve biraz pizza almıştık ve şimdi de Johnny ve Yangyang hangi diziyi izlememiz gerektiğini tartışıyorlardı. Derin bir nefes vererek dergiyi kapatıp yanıma koydum. Elime telefonu alarak çocuklara döndüm. Yerime iyice yerleşip konuştum:

"Onu bunu bırakın da dark izleyelim. Ne dersiniz?"

"Hayır olmaz. Hiçbirimizin izlemediği dizi olsun."

"The A list? Buna ne dersiniz?"

Ikisi de onay verince diziyi izlemeye başlamıştık. Ekrana bakıyordum fakat aklım Taeyong'taydı. Bana öyle bağırması saçmaydı ve açıkçası biraz kırılmıştım. Aramamda kötü bir niyet yoktu fakat bana yine de kızmıştı. Elimdeki pizza dilimini yerken telefonumun titremesiyle o tarafa döndüm. Ekranda Taeyong'un mesaj attığını görünce mesaja girdim.

Taeyong:Ten biraz konuşalım mı canım?

Kaşlarımı çatıp elimdeki dilimden büyük bir ısırık aldım. Şimdi konuşmak mı istiyordu?Hah şuan da ben istemiyordum.

Ten:Yok rahatsız etmeyeyim ben seni. Bir kez daha bana bağırılmasını istemiyorum.

Taeyong:Hadi ama Ten. Tamam yaptığım hoş bir şey değildi ama büyütmeyelim.

Telefonumu kilitleyip yanıma koydum. Cevap vermeyecektim. Bir de büyütmeyelim mi diyordu şimdi? Derin bir nefes verip diziye odaklanmaya çalıştım. Fakat art arda gelen bildirim sesleri dikkatimi dağıtıyordu. Göz devirip elime telefonumu alıp mesajlara girdim.

Taeyong:Görüldü atma ama canım.

Hey eğer bana cevap vermeyeceksen evine geleceğim Ten.

Bebeğim~Ten~lütfen~

Ten:Efendim Taeyong?

Taeyong: Tamam. Özür dilerim. Bağırmamam gerekliydi. Özür dilerim. En azından özrümü kabul ettirmek için eve geleyim de beni affet bari.

Yüzümde oluşan yan sırıtışla cevap yazdım:

Ten: E o zaman gel bari.

Telefonumu koltuğa bırakıp ayağa kalktım. Çocukların dikkatini çektiğimde gülümsedim:

"Az sonra taeyong gelecek. Ortalığı toplayın biraz. Her yeri dağıtmışsınız. O gelince buraları bu şekilde görüp utanmak istemiyorum."

"Ve sen onun karşısına bu halde çıkacaksın? Bence asıl bundan utanmalısın. Git değiştir üstünü de biz de toparlayalım bari."

Üstümdekilere bakarak merdivenlere koştum. Arkamdan attıkları kahkahayı yok sayıp üzerime başka şeyler giyinip alt kata tekrar indim. Aşağıya indiğimde zil sesini duyduğum gibi kapıya gittim. Kapıyı ona hemen açmayacaktım. Bir kez daha zili çaldığında yavaşça kapıyı açtım. Karşımda onu gördüğümde yutkunmadan edemedim. Onu içeri aldığımda sarılmak yerine salona doğru adımladım. Kolumdan tutmasıyla bakışlarımı yüzüne çevirdim. Beni kendine çekip sarıldı. Gözlerimi sıkıca kapatırken onun sesini duydum:

"Özür dilerim. Öyle bağırmamalıydım. Seni kırdım. Ben tam bir aptalım. Kendimi affettirmek adına ne yapmalıyım? Söyle bana. Emin ol seni mutlu etmek için her şeyi yaparım."

Konuşmak yerine sessiz kalmayı tercih ettim. Saçlarıma bir öpücük kondururken yine konuştu:

"Ten lütfen bir şey söyle."

"Bir şey yapmana gerek yok. Şuan bile seni affettim. Evet,kırıldım ama geçti."

"Emin misin? Özür dilerim ben gerçekten pisliğim."

"Deme öyle ve evet,eminim.Şimdi gel ve bizimle film izleyip bir şeyler atıştır."

Kafamı kaldırıp çenesine bir öpücük kondurdum. Onu salona doğru çekmeye çalıştığımda kıpırdamadı bile:

"Aslında ben sadece seni görmeye gelmiştim ve yarın ikimizin mükemmel bir randevuya çıkacağını söylemeye."

"Randevu mu? Yarın mı?"

"Evet. Yarın bütün günümü seninle geçirmek istiyorum bebeğim. Şimdi eve gitmeliyim."

"Peki,yarın görüşürüz o zaman."

Narin bir şekilde dudaklarını dudaklarıma bastırdığında midemdeki kelebekler tekrar hareketlere başlamıştı. Dudaklarımızı ve ellerimizi ayırıp evden çıktı. Ona kapıdan bakarken arabaya atladı ve bana korna çaldıktan sonra gözden kayboldu. Zıplaya zıplaya salona girdiğimde gür sesle konuştum:

"Yarın mükemmel bir randevum var ve hiçbir şey moralimi bozamaz."

"Kiminle? Ablayla mı yoksa kardeşiyle mi?"

Yangyang'a göz devirip en yakındaki yastığı kafasına attım. Bu çocuğun asla susması yoktu.

°Taeyong'un anlatımı°

Kısa bir duştan sonra üzerime hafif bir şeyler giydim. Saçımı başımı düzelttikten sonra anahtarlarımı,cüzdanımı ve telefonumu alıp aşağıya indim. Arabaya binmeden önce Ten'e 20 dakika sonra onu almaya geleceğimi söyledikten sonra arka koltuktaki eşyaları kontrol ettim.

Ten'i dün biraz kırmıştım. Şimdi onun gönlünü almam gerekiyordu. Onunla güzel bir randevu geçirmek için sabırsızlanıyordum. Ona gerçekten değer veriyor ve seviyordum.

Ten'in evinin önüne gelince arabayı durdurdum. Kornaya basıp Ten'in gelmesini bekledim. Açıkçası onu götüreceğim yeri beğenmeyecek diye biraz da korkuyordum. Belki de böyle bir şey yapmak yerine sinemaya falan gitmeliydik. Ama daha insan içinde olmaktansa birlikte yalnız kalmayı tercih ederdim. Evin kapısının kapanma sesini duyunca o tarafa döndüm. Dönmemle yutkunmam bir oldu.

Üzerine beyaz bir tişört, beyaz bir kot ceketi,altına dar bir siyah kumaş pantolon giymişti. Saçlarını geriye doğru taramış, boynuna da siyah bir kolye geçirmişti. Her şey ona aşırı derecede yakışmıştı.

Arabanın kapısını açıp oturduğunda ona doğru eğilip yanağına bir öpücük kondurdum. Bana bakıp gülümsedikten sonra kemerini taktı. Arabayı çalıştırıp konuşmaya başladım:

"Nasılsın güzelim? Rahat uyuyabildin mi?"

"Evet. Dün biraz üzülsem de şuan iyiyim."

Elimi direksiyondan çekip Ten'in elini tuttum. O da tutuşuma karşılık parmaklarını parmaklarıma kenetledi. Göz ucuyla ona bakıp konuştum:

"Ten,gerçekten özür dilerim. Seni kırmayı gerçekten istemediğimi biliyorsun."

"Biliyorum. Şimdi bu konuyu tekrar açmak istemiyorum."

30 dakika boyunca gülüp eğlendikten sonra gelmiştik. Burası bir açık araziydi. Biraz ilerisinde bir uçurum bile vardı. Arabadan inince arka koltuktaki sepeti alırken Ten'in sesini duydum:

"Burası çok güzel. Böyle bir yer olduğunu yeni farkediyorum."

Cümlesiyle gülümseyip elimdeki sepeti ona verdim. Arabanın bagajından hazırladığım diğer eşyaları alıp Ten'e döndüm:

"Uçurtmaları sever misin? Umarım uçurabiliyorsundur."

Suit | TaeTenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin