Saatin sesi sinirlerimi bozarken sol elimi saçlarımdan geçirdim ve saçlarımı arkaya attım. Kitaba odaklanamıyordum. Ayracı araya sıkıştırıp kitabı bıraktım. Bay Clifford'ın verdiği testler çoktan bitmişti ve ben de kitabımı okumaya çalışıyordum.
Kafamı kaldırdığımda Bay Clifford'un arkasını dönmüş bir şekilde dışarıyı izlediğini gördüm. Siyah bir gömlek ve pantolon giymişti. Ayağında da kahverengi mat deriden botları vardı. Çok iyi görünümlü bir adamdı. Yaşını merak ettim. 2 yıldır öğretmenimdi ama onu ilk defa bu kadar inceledim. Sarı saçları tuhaf bir şekilde duruyordu ama bu ona nedense bir güzellik katıyordu.
"Bitti mi?"
Aniden söylediği şeyle yerimde sıçradım. Sınıfta tek ben vardım ve cidden korkmuştum.
"N-Ne bitti mi?" Elleri arkasında birleşmişken bana döndü. "Testlerin?"
"Ha, evet." Yanıma gelirken sırıttığını gördüm ama kafamı hemen önüme eğmiştim. Büyük eli önüme gelip testlere dokundu. Elini soruların üstünde gezdirirken bana doğru eğildi. Bu yaptıkları normaldi ama bana hiç normal şeyler hissettirmiyorlardı. Yanıma oturunca yutkundum. Dibimdeydi, çok yakındık. Kafamı yavaşça ona çevirdim. O ise bunun farkına varmadan testteki sorulara bakmaya devam etti.
"6. soruya tekrar bakalım." Bana döndü. O gözlerime bakarken kolumu uzattım. Kollarıma baktı ve o anda hiç beklemediğim bir şey yaptı.
Kollarımı tuttu.
Gözleri tekrar gözlerime ulaştığında kaşlarını çattı. Sinirli görüntüsüne karşı yutkundum. Dudaklarımın kuruduğunu hissettim. Dudaklarımı birleştirdim ve dilimle hafifçe ıslattım. Bu da sürekli yaptığım refleks gibi bir şeydi. Yüzüme bakarak boğazını temizledi.
"Neden sürekli kollarını çekiştiriyorsun?"
"Elimde değil." Fısıldamamla yüzünü biraz daha yaklaştırdı. "Neden?" Derin bir nefes aldım.
"Rahatsız olduğum durumlarda..." Titrek nefesimi verdim. "...hep kollarımla oynarım."
"Rahatsız olduğun durumlarda?" Kafamı önüme eğerek kollarımı tutan ellerine baktım. Kafamı onaylar biçimde salladığımda ellerini yavaşça kollarımdan çekti. Kollarım bir boşluğa düşer gibi kucağıma düştüler. Ayağa kalktı ve masasına ilerledi.
"Gidebilirsin."
"Bir sorun mu var, efendim?" Derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. "Neden etrafımda rahatsız oluyorsun?" Kafamı eğdim ve tekrar kolumu çekiştirdim.
"Şunu yapmayı kes artık!" Sesi yüksek çıktığında istemsizce zıpladım. Aldığım nefes titredi. Yutkundum.
"Be-ben özür dilerim, efendim." Ayağa kalkıp kollarımı tuttu. Sert değildi aksine yumuşak davranmaya özen gösteriyor gibiydi. Kafamı kaldırıp ona bakamıyordum. Elini çenemde hissettiğimde kesik bir nefes aldım. Elleri çenemden iterek beni ona bakmaya zorladı. Çok yakınımdaydı. Burunlarımız arasında çok az bir mesafe vardı.
Bu, tehlikeliydi.
"Benden rahatsız mı oluyorsun, Jen?" Adımı kısaltması hoşuma gitmişti. Yüzümde küçük bir tebessüm oluştu ama hemen eski halime döndüm. Kimse bana Jen demezdi.
"Hayır efendim, sadece..." Yutkundum. Gözlerine bakarken konuşmak çok zordu.
Çünkü O, o kadar güzeldi ki her şeyi unutuyordunuz.
Tanrım, neler diyorum ben?!
"Bilmiyorum, üzgünüm. Cidden özür dilerim, isteyerek yapmıyorum. Küçük bir alışkanlık işte."
Kafasını sağa yatırdı ve kolumdaki elini belime koydu. Beni biraz daha kendine çekti ve bu hareketi bedenlerimizi birleştirdi. Ellerimi göğsüne koydum. Onu itecektim ama istemiyordum. Ne yapıyordu bana bu adam böyle?
"Benden rahatsız olmanı istemiyorum, Jennifer." Bakışlarımı yere indirdim yeniden. Kafamı kaldırdığımda elini yanağıma koydu.
"Bay Clifford?" Elim göğsünün üzerinde yumruk haline geldi. "Jennifer, sorun ne? Bana her şeyi anlatabilirsin." Kafamı hayır anlamında salladım. Kimseye anlatamazdım.
"Jen, lütfen..." Şefkat dolu sesi gözlerimin dolmasını sağladı. Ellerimi göğsünden çekerek boynuna doladım ve ona sıkıca sarıldım. Parmak uçlarımda kalkmak zorunda kalmıştım. Elleri belime dolandığında gözyaşlarım aktı. Çok süre geçmeden ayrıldım ve ellerimle gözlerimi sildim. Onun elleri hâlâ belimdeyken konuştum.
"Teşekkür ederim Bay Clifford, cidden.'' Ondan uzaklaştım. Ellerini belimden çekti. Sırada duran çantamı alarak kapıya koştum.
Yüzüm alev alev yanıyordu!