"saçmalama Burak ne anonimi? Ayrıca siz yanlış düşünmüşsünüz. Yok öyle bir şey." dedim biraz ciddi olmaya çalışarak. Öğrenmeleri için daha çok erkendi.
"Cemal." duraksadı. "bak asla Barışa bunu söylemeyiz zaten itiraf et ve kurtul. Acı çektiğini görebiliyorum." bir şey söylemedim. Aslında bu bir nevi itiraftı. "biliyordum! Kendimle gurur duyuyorum. Çok zekiyim maşallah." ozmuna sertçe vurdum.
"keser misin lütfen."
"ne oldu? Utandın mı yoksa?" dedi sırıtarak. Yüzümü kapattım. "kıpkırmızı oldun Cemo" deyip bir kahkaha patlattığında ben de tebessüm ettim. "hadi gel şuraya oturalım da konuşalım." işaret ettiği yere oturduk. Ben susuyordum yani ne demem gerekiyordu ki? İç çektim. O ise kafasında cümleleri toparlamaya çalışıyor gibiydi. Hazır hissettiğinde konuşmaya başladı. "Bak, Barış biliyorsun hislerini belli eden birisi değil ama bence o da seni farklı görüyor. Bizi gördüğü gibi görmediği kesin." kısaca kıkırdadı ve devam etti. "Belki o da kendine itiraf etmeye korkuyor olabilir. Bu konuda Berkan'a danışmak daha mantıklı Barış'ı daha iyi tanıyor."
"bilmiyorum yani onu çok iyi tanıdığıma eminim ama hiç tanımadığımı da düşünüyorum." derin bir nefes aldım ve devam ettim. "Onu çok seviyorum."
"her an ağlayabilirim. Aşırı duygusallaştım." gözlerimi devirdim. Burak telefonuna gelen mesaja bakıp bana döndü. "Berkan mesaj atmışta Barış şuan evindeymiş."
"yani?" dedim anlamayarak.
"yani Cemalciğim Barış'ın yanına gidebilirsin."
"bana biraz sinirli gibi." dedim dudak büzerek.
"saçmalama değildir. Şuan evde yalnızmış, gitmelisin. Ev boş anlarsın ya." bu sefer dirseğimi sertçe karnına geçirdim.
"susar mısın artık." odayı terkettim ve onu kahkahalarıyla başbaşa bıraktım. manyak Burak! hızlıca dışarı çıkıp Barış'ın evine doğru yola koyuldum. Ne diyecektim? Duraksadım ve kaldırımın kenarına geçip biraz oturdum. Ona yakın olmakla iyi mi yapıyordum kötü mü hiçbir fikrim yoktu. Can olarak ona mesaj atıp şuanki durumunu öğrenebilirdim.
Can: selam bebeğim!
Barış: selam.
Can: Nasılsın diye soracağım ama sanırım kötüsün :/
Barış: kötü değil de sinirli diyelim.
Barış: bir dakika.
Barış: bunu nerden biliyorsun?
Can: boşversene.
Can: şuan sana sarılmayı o kadar çok istiyorum ki..
Barış: eğer gerçekten isteseydin bunu zaten yapardın.
Can: yapmadığımı nerden biliyorsun?
Barış: Ne?
Barış: ama yine ortaya bir laf atıp kaybolmazsın!
Barış: bunu yapmandan nefret ediyorum!
Barış: ne yani görüldü atmaya devam mı edeceksin?
Barış: biliyor musun? Senden de nefret ediyorum!
-görüldü-
Kahkaha attım. Sanırım onu daha da çok sinirlendirmiştim. Oturduğum yerden kalkıp az kalan yolumu tamamladım ve kapıyı çaldım. Barış açmamıştı. Üstüste çalmaya devam ettim. Küfrederek açmıştı. Beni karşısında görünce önce şaşırmış sonra ise kaşlarını çatmıştı.
"Berkan'a yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sana söylemedi mi?" dedi soğukça. Kalbim kırılmıştı ama yine de gülümsemeye çalıştım.
"söyledi ama umursamadım. Senin yanında olmak istedim." bunları söylerken bir yandan da eve girip çoktan en sevdiğim köşeme geçmiştim.
"pekala. Sen üzgün olduğunda yanında olduğum için borçlu hissediyorsan öyle hissetme. Değilsin. Burada olmana da gerek yoktu." dedi buz gibi çıkan sesiyle. Şuan neden bana böyle davranıyor pek bir fikrim yoktu. Ayağa kalktım ve kollarımı boynuna doladım. Başta afallasa da sonrasında onun elleri de belimdeki yerini almıştı. İç çekti. "başımın belası olduğunu biliyor musun?" kıkırdadım.
"ama tatlı olanından değil mi?" saçlarımın arasına gömdüğü kafasını onaylarcasına salladı. Hafif geri çekildim ve yüzüne bakmaya başladım. O ise tekrar beni kendine çekip sarılmaya devam etmişti.
"sanırım şuan tek ihtiyacım olan şey sarılmak." dediğinde gülümsedim. Saçlarının arasına elimi daldırdığımda biraz dağıttım. O kadar güzel saçları vardı ki dokunamadan yapamıyordum.
"konunun Aycan ve Sercan olmadığını düşünüyorum." geri çekildi ve yere oturdu. Bakışları önündeydi. "Barış seni böyle görmeye dayanamıyorum. Gülüşün" durdum ve derin bir nefes alıp devam ettim. "Gülüşünü görmek istiyorum." yanına oturdum ve ellerini tuttum. O hiçbir şey demiyordu ve yüzüme de bakmıyordu. "hadi bana neler olduğunu anlat. Her zaman senin yanındayım biliyorsun."
"babam" bakışlarını tavana çevirdi. Ağlamamak için bunu yaptığını anladığımda bir kez daha içimde bir yerlerde bir şeyler kırıldı. "beni aradı ve görüşmek istediğini söyledi." sinirle güldü ve bakışlarını bana çevirdi. Gözleri kızarmıştı ama yine de çok güzel görünüyordu. "o kadar şey yaşadık ve o hala yüzsüz gibi görüşmek istediğini söylüyor. Be-ben artık bazı şeylere dayanamıyorum." elleriyle yüzünü kapattığında hiç tereddüt etmeden ellerini tutup yüzünden çektim. Yüzünü avuçlarım arasına aldığımda gözyaşlarını silmeye başladım.
"lütfen ağlama. Ne olursa olsun her şeyi beraber atlatabiliriz." gülümsedim. "Barış seni çok seviyorum." tekrardan sarıldı bu sefer kafasını boynuma gömmüştü ve boğuk çıkan sesiyle 'ben de seni çok seviyorum' demişti. Ağlaması tamamen durduğunda benden ayrıldı. Yavaşça dudakları dudaklarıma temas ettiğinde hareket edemedim. Gözlerimi kapattım. Bu his.. Fazla güzeldi. Bir an sanki zaman benim için durmuştu. Yavaşça geri çekildi.
"ben özür dilerim. Kendimi tutamadım."
"sorun değil Barış." gülümsedim. Bu bizim için bir başlangıç olabilir miydi?
Çok istediniz diye atıyorum şslwşdkwşd neys inş beğenirsiniz kısa oldu biliyorum ama yapacak bir şey yok bir sonraki bölüm Barış'tan olacak ve onun Cemal hakkındaki düşüncelerini okuyacaksınız :)) vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, sizi seviyorum 🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i need you ¦ cembar
RandomBilinmeyen: Genç ölelim ya da sonsuza dek yaşayalım.. Gücümüz yok, ama asla asla demeyiz. Barış: hey bu benim en sevdiğim şarkı. Bilinmeyen: benim de :)