5.BÖLÜM

38 3 8
                                    

Kazadan beri arkadaş çevrem daralmıştı. Terapistim bunun sıra dışı olduğunu düşünmüyordu. Üniversiteden en yakın arkadaşlarımla iletişimi kaybetmemiştim, ama onlar da benimle birlikte olduklarında ne diyeceklerini bilemiyorlardı.

Mezuniyetten sonra randevulaşmaktan ve kariyerlerden söz ediyorduk. Sonra, sıra evliliklere ve çocuklara geliyordu. Ama konu, dikkate alınmayan bir trafik lambasına gelince, ne yapacaklarını veya ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Facebook olmasaydı, düzenli olarak haber aldığım kimse olacağını sanmıyordum. Arada sırada annemle babamı görmeye gidiyordum. Tek çocukları olduğum için onları daha sık ziyaret etmeliydim. Hâlâ evliydiler; Tanrı onları kutsasın, kırk senedir birlikteydiler ve Seul'ün hemen dışındaki ufak bir kasabada sakin bir hayat sürüyorlardı.

Babam hayatı boyunca eğlence şirketinde çalışmış, son yirmi senesinde iş göremezlik yüzünden evde oturmaya başlayınca da biraz zorlanmıştı. Maddi zorluk çektikleri için, kira gelirimin bir kısmını faturalarını ödeyebilmeleri için onlara yolluyordum.

İş arkadaşlarım çok sağlam insanlardı, ama dürüst olmak gerekirse, bütün haftayı cephede savaşarak geçirdikten sonra, mesaim bittiğinde onlarla birlikte pek bir şey yapacak halim kalmıyordu. Dolayısıyla, zaman zaman gördüğüm arkadaşlarım vardı, ama genel olarak onlar sanki hayatımın kenarında duruyorlarmış gibi hissediyordum.

Baekhyun güvenli limanım haline gelmişti. Onun bana, benim de ona ihtiyacım vardı ve birbirimize bağımlı olmak gibi bir durumumuz olduğunu fark etmiştim.
Baekhyun da sağlıklı çocukları olan mutlu arkadaş çevresinden uzaklaştığını hissediyordu. Şayet ilk başlarda uyumlu olmamızı sağlamış olan şeyse buysa, diyecek bir şey yoktu. En azından, o sıralarda ayaklarımı yere basmam için arkadaşlarım olması gerektiğini düşünmüyordum. Benim Baekhyun'a ihtiyacım vardı. Bir de Sehun'a.

Spor tarzı ufak ve sağlam bir sedan olan kırmızı Dodge Charger'ıma atlayıp, Seul'de ağaçlıklı ve tuhaf sokaklarında ilerlemeye başladım. Sehun ona gittiğimi bilmiyordu. Önceden arayacak olsam, bundan sıyrılmaya çalışabilirdi. Evet, o kadar yakındık. Arabamın penceresinden baktığımda, insanların cumartesi öğleden sonraları her zaman yaptıkları şeyleri yaptıklarını gördüm. Çimlerini biçiyorlar, yabani otları ayıklıyorlar, yere kuru ot seriyorlar veya çocuklarının oyun oynayışını izliyorlardı. Çocukların gülüşme sesleri yüreğimi parçaladı ve ancak boğulma hissi olarak tanımlayabileceğim bir biçimde Max'i özlememe neden oldu. Dev bir dalga gibi bana çarptı, beni hüznümün derinliklerine, okyanusumun kumlu zeminine sürükledi ve sert bir biçimde oradan oraya savurdu. Yine de arabayla ilerlemeye devam ettim.

Yaşamak, acıyla başa çıkmakta ustalaşmamı sağlamış olan kronik bir durumdu. Sehun'un arabası koloni tarzı evinin önünde duruyordu.  İkiz kızları üniversiteye gitmiş olmalıydı. Luhan'ın Corolla'sını da garaj yolunda görmeyince, onun muhtemelen evde ve yalnız olduğunu düşündüm. Güzel. Sehun'un bakımlı ve rengarenk çiçeklerle dolu bahçesine gizlenmiş taş bahçe cücelerinin arasından geçip girişe doğru yürüdüm. Attığım her adımla birlikte, kalbim heyecandan daha hızlı atıyordu. Zili çalıp hoş sesini dinledim.

Sehun kapısını kimin çaldığını görene dek gülümsüyordu.

"Hayır," dedi,

"Selam, Sehun." Davet beklemeden eve girdim. Mutfağın yeni çam parkelerini lekelemenmek için ayakkabılarımı girişte bırakmam gerektiğini biliyordum.

"Hâlâ hayır diyorum," dedi Sehun peşimden gelip. Cumartesi gününe özgü rahat giysilerini giymişti: Üzerinde, içine sokmadığı lacivert bir polo gömlek ve bol bir keten pantolon vardı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 27, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AURA//ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin