Otobüs durağının tek garip yanı, sarıya boyalı kaldırımın kenarında oturmuş ağlayan o adamdı. Elleriyle ağzını kapatmıştı ve Seul'ün işlek Caddesi'nde akan trafiğe rağmen, bastırmaya çalıştığı hıçkırıklarını duyabiliyordum.
Ağustos ayının başlarıydı; ılık bir esinti kadife çiçeklerinin çam ağaçlarıyla karışık tatlı kokusunu taşıyordu. Elimde üstünden buharlar tüten, Popeyes alınmış bir kutu tavuk ile dolu kahverengi bir kesekağıdı vardı. Kesekağıdının ön tarafına sadece ismim Park Chanyeol'ün yazılı olduğu bir sipariş faturası iliştirilmişti. Telefon numarası veya adres yoktu; Popeyes çalışanlarıyla o denli sıkı fıkıydım.
Kesekağıdının içinde ayrıca canımın çok çektiği soğan halkası ve Baekhyun'un sevdiği yumuşak tofuyla birlikte servis edilen bir karışık yoğurt sosu da vardı.
Ağlayan adamın yanına çömelip "İyi misiniz?" diye soran kişi eşim Baekhyun oldu, ama onun asıl demek istediği şey şuydu: "Yardımımıza ihtiyacınız var mı?"
Gözleri katman katman kanlı örümcek ağlarıyla kaplanmış gibi görünen adam eşime baktı. Bir podyum mankeni kadar nefes kesici bir yakışıklılığa sahipti: Çıkık elmacık kemikleri, pürüzsüz bir teni ve kusursuz kavisleri olan kaşlarının altında badem biçimli kahverengi gözleri vardı. Narin ve oval biçimli yüzüne nazaran, hafif uzun ve düz tutamlar halinde gevşekçe alnına dökülen kahve saçlarla çevriliydi. Yaşına gelince, yirmilerinin sonlarında derdim; yani, benden on yaş kadar küçüktü.
Ama üstündeki dizleri yırtık kot pantolon ve kot ceketi onun daha da genç olabileceğine işaret ediyordu.Baekhyun yine, "İyi misiniz?" diye sordu. Genç adam içine derin bir nefes çekti ve gür saçlarını gözlerinin önünden kaldırıp geriye attı. İki kere burnunu çekip elinin tersiyle burnunun altını sildi. O sırada, kırık ve kemirilmiş tırnaklarını fark ettim.
"Evet, iyi olacağım," dedi. "Teşekkürler." Baekhyun kaldırıma, onun yanına oturdu. Eşimin gücüne ve şefkatine hayret ederek öylece dikilmeye devam ettim. Eşim adamla bir bağ kurarken, ben tribünlerdeki bir izleyici gibi olanları seyrediyordum. Bu da beni şaşırtmamıştı; Baekhyun zamanında benim için de aynı şeyi yapmıştı.
"İyi olduğunuza emin misiniz?" diye sordu Baekhyun ve manikürlü elini uzatıp adamın omzuna dokundu. "Gerçekten, iyiyim," dedi adam yeniden.
"Konuşmak ister misiniz?"
"Planlanmış Ebeveynlik'ten değilsiniz, değil mi?" Baekhyun bana baktı. Gözlerindeki parıltı bana önemli bir durum olduğunu veya önemli bir durum olma ihtimalinin bulunduğunu anlatıyordu."Özür dilerim, anlayamadım," dedi Baekhyun. Adam nefesini ağır ağır dışarı verdi ve başını salladı.
"Özür dilerim, kötü bir espriydi. Bakın, sorduğunuz için söylüyorum. Az önce, erkek arkadaşıma hamile olduğumu söyledim ve o çıldırdı. Olay çıkarıp çekti gitti. Sanırım beni terk etti."Baekhyun ile aramızda daha önceden pek çok kez olduğu gibi bir bakışma anı geçti. Ne vakit bir hamile insan, ya da bebeğiyle birlikte bir anne görse bana, neden biz onların sahip olduğu şeye sahip değiliz der gibisinden bakardı.
"Erkek arkadaşın neden o kadar üzüldü?" diye sordu Baekhyun.
Ağlayan adam acı acı güldü. "Herhalde bebeğin ondan olduğuna emin olmadığım içindir," dedi.
Dikkatle Baekhyun'a baktım, ne hissettiğini anlayabilmek için surat ifadelerini ve hareketlerini tarttım.Evli olduğumuz altı ay içinde, çoktan çift terapisine başlamıştık. İşin aslı, birlikteliğimizle ilgili her şey hızlandırılmıştı, ama evlilik danışmanının dediğine göre, bizimki gibi durumlarda bu pek de sıra dışı bir şey değildi. Aktif dinlemeyle ilgili her şeyi öğrenmiştim. Onun dediklerine ilgi göstermeyi yani. Baekhyun'un, yanında olduğumu anlamasını sağlamıştım. Aslında bu terapiye ele almamız gereken büyük sorunlar ortaya çıkmadan önce bir önlem alma niyetiyle gitmiştik. İki yas tutan ebeveynin evliliklerini sürdürebilecek araçlara sahip olmadan hayatlarını birleştirmesinin iyi bir fikir olmadığına kanaat getirmiştik.
Baekhyun bunu, çatısı olup olmadığına bakmadan bir eve taşınmaya benzetmişti."Gidecek yerin var mı?" diye sordu Baekhyun.
"O hergele girmeme izin verirse, evime gideceğim." Baekhyun ayağa kalkarak pantolonunun arkasına yapışmış kumları ve minik çakıl taşlarını silkeledi. Çantasından cüzdanını, bunun içinden de kartvizitlerinden birini çıkardı ve genç adama tereddütle uzattı.Baekhyun bir yönetim danışmanıydı. Evde çalışmazdı ve sık sık iş seyahatlerine çıkardı, Üstünde ev adresinin yazılı olduğu bir kartviziti yabancılara vermeye alışkındı, ama genç adama verirken tereddüt etmişti. Mesele işle ilgili değildi. Hayır, kişisel bir konuydu bu ve Baekhyun'un ona kartvizitini vermesi, bu genç adama yardım etmeyi teklif etmek suretiyle kendi sorunlarına bir çözüm bulmaya çalışmasıyla ilgiliydi.
"Lütfen, kartımı al," dedi Baekhyun.
"İsmim Park Baekhyun, bu da kocam Chanyeol. Birisiyle konuşmak istersen, beni arayabilirsin. Tamam mı?"Baekhyun'un ne demek istediğini biliyordum. Satır aralarını tıpkı yeni bir dili öğrenir gibi okuyabiliyordum. Baekhyun'un bakışlarından umut okunuyordu; hafifçe titreyen elleri bir isteğe işaret ediyordu.
Başına hücum eden kanla pembeleşen ten rengi, onun o anda ilahi bir müdahale yaşadığına inandığını gösteriyordu.Umutlarımız ve hayallerimiz bu adamla gerçek olabilirdi.
"Teşekkürler," dedi genç adam, kartı Baekhyun'dan alıp.
"İsmim Kyungsoo "Kyungsoo, benim için her zaman, kaldırımda ağlayan adam olarak kalacaktı.
BÖLÜM SONU.
Park Chanyeol:
Park Baekhyun :
Do Kyungsoo:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURA//Chanbaek
Misterio / SuspensoChanyeol ilk eşini ve çocuğunu trafik kazasında kaybettiği için hâlâ kendini suçlamaktadır. Onu çok iyi anlayan Baekhyun ile evlenip kariyerinde başarılı bir noktaya geldiğinde hayatında büyük eksiklik de kendini hissettirir. Üzücü bir düşükten sonr...