xvi

1K 111 17
                                    

Tezgaha yaslanıp kahve içiyordum. Evdeki herkes bi anda odasına geçmiş olduğundan sakindi ve birazda olsa bu huzurun tadını çıkarmak istiyordum.

Bir daha bu eve kafayı bulandırabilecek herhangi bir şey girmesine izin vermeyecektim.

"Sikeyim başım" diyerek iki elimle başımı sıkıştırmaya çalıştım. Eskiden düzenli olarak spa ve masaj rutinim olduğundan bedensel bir ağrı çekmiyordum.

Eski yaşantımda özlediğim şeylerden ufak kesitler.

Kahveyi dikip bulaşık makinesine attığımda makinenin dolu olduğunu fark ettim. Makineyi çalıştırıp odama girdim. Bugün dersim yoktu yani ödevime istediğim kadar zaman ayırabilirdim. Dediklerimden sonra albümü kapatıp herkesi odamdan kovmuştum. Johnu hatırlatabilecek en ufak şeyi istemiyordum ama fotoğrafı seviyordum çünkü güzel çıkmıştım. Büyük ihtimalle Remusun paketinden arakladığım dalı dudaklarımın arasına koyup kitabı açtım. Paragrafın özetini yazarken dudaklarımın arasındaki sigarayı ezercesine bastırdım.

Vizelerden geçebilirsem iyiydi.

Finallerde kalırsam kötüydü.

Evdeki sessizliğin hepimizin vize haftasına denk geldiğinden olduğunu anladığımda çalışmamın üstünden 2 saat geçmişti. Karnım guruldadığından odamdan çıktım ve mutfağa girdim. Oturma odasında Dorcas kalın ve eski kitaparı boy boy dizmişti ve kaşlarını çatarak okuyordu. Marlene ise yanında gözlüklerini takmış bilgisayara durmadan bir şeyler yazıyordu.

"Acıktınız mı?" dediğimde sesim hırıltılı ve çatlamış bir şekilde çıktı. Yutkunup boğazımı temizlemeye çalıştığımda belkide daha kalın bir şeyler giyinmeyi aklıma koydum. Aralık ayındaydık ve ben yarım kollu ile geziniyordum.

"Yaparsan minnettar olurum" diyen Dorcas ile birbirimize kaşlarımızı çatarak baktık

"Ben ne zamandan beri bu kadar kibarım?" dediğinde omuz silktim. Marlene bilgisayardan başını kaldırmadan güldü ve "Okuduğun kişilerin ruhu içine kaçmış" dediğinde Dorcas ayağı ile Marlene kafasına vurdu.

"Makarna yapıyorum o zaman" dediğimde kafalarını sallayıp kitaplarına döndüler.

Belli ki küçük inekler ile aynı evi paylaşıyormuşum.

Spagettileri kaynar tuzlu suya atıp tavuğu ve mantarları doğramaya başladım. Tavayı yağlayıp mantar ve tavuğu pişirirken baharatları atmaya başladım.

"Çocuklar daha uyanmadı mı?" dediğimde Marlene "Onlar bir saat önce çıktılar. Pratik yapmak için bara gittiler" dediğinde kafamı salladım. Kulaklıklarımı kulağıma takıp telefondan ders kayıtlarını dinlemeye başlamadan öncetavanın altını kıstım. Saçlarımı tepeden dağınık bir şekilde yapmıştım ve bebek saçlarım çıkmıştı. Onlarla oynarken bir yandan da profesörün dediklerini dinliyordum.

"Araştırmacılar, palaeoproteomik olarak adlandırılan ve moleküler bir kanıt elde etmelerini ve insan evrimini daha önce hiç olmadığı kadar geriye doğru tam olarak yeniden yapılandırmalarını sağlayan bir metot kullandılar-"

Omzumda hissettiğim dudaklar ile yerimden sıçradım. Siriusu görünce kaşlarımı çatarak ona bakıyordum ki gülesim geldi." Sen evi yakmadan yine kurtardık" dediğinde kafamı yemeklere çevirdim. Remus tavaya kremayı döküp spatula kullanmadan malzemeleri karıştırıyordu. "Ha ha ve ha" diyerek Siriusa döndüğümde dil çıkardı.

Remusun yanına gidip makarnaya baktım. Şükür ki lapa olmamıştı. Kaşık ile makarnadan birazını aldım ve ağzıma attım. "Sıcak sıcak sıcak" diye elimle kendimi serinletmeye çalışırken Remusun "Salak" diye mırıldandığını duydum. Buzdolabından su çıkarıp bardağa koyduğunda bana bakmadan uzattı ve makarna suyundan birazını tavaya döktü. Suyu içtikten sonra "Neden onu yaptın ki şimdi sosun kıvamı bozulacak " dediğimde bana dönüp "Sizin aşçılarınız kadar iyi yemek yapamıyor olabilirim leydim ama benimde bildiğim birkaç şey var" deyip göz kırptı.

"Ben bir leydi değilim bir, ikincisi ise aşçılarım yoktu Ivy ile beraber yemekleri beraber yapardık" dediğimde Sirius "Sana kötü bir haberim var Adel" dediğinde ona döndüm. "Neredeyse 30 kişilik bir aşçı kadronuz vardı ve baban yemek yapmak istediğin için onları bağın öteki tarafındaki evi bir mutfak haline getirdi" demişti.

Elimle alnıma vurduğumda "Yemeklerimin o kadar güzel olması kuşku uyandırıcıydı zaten" dediğinde Remus yanımda kıkırdadı ve süzülmüş makarnayı tavanın içine attı. "Parmesan getirebilir misin?" diye bana sorduğunda buzdolabını açıp Parmesanı ona uzattım. Gerş uzattığında buzdolabına geri koyup kıçımla kapağı kapattım.

"Jamds ve Peter nerede?" dediğimde Sirius kendine tabak çıkarırken "Peter biraz daha pratik yapmak istedi James de onun yanında kaldı" dediğinde kafamı salladım. Önüme konulan tabak ile Remusa döndüm ama o tezgaha yaslanıp makarnasını yemek ile meşguldü.

Makarna çok iyiydi.

Utanmasam tencereyi odama götürüp aşk yaşayacak kadar hem de. Remusun eli lezzetliydi.

Her zaman bu kadar mükemmel olmak zorunda mıydı?

Kaşlarımı çatarak ona baktığımda bana döndü. Kafasını ne var diye salladığında omuz silktim ama ağzımdan hıh sesi çıkmıştı.

"Vizeler ne zaman başlıyor?" diyen Siriusa dönüp "2 gün sonra başlayacak" dediğimde kafasını salladı. "Vize haftası iş yok bu arada" dediğinde rahat bir nefes verdim.

Makarnam bittiğinde üzgünce tabağa baktım.

"Neden tabağa üzgün üzgün bakıyorsun yetmediyse biraz daha koysana" diyen Remusa döndüm. Siyah hoodiemin altından göbeğimi yakalayıp çekiştirdim. "Biraz daha yersem kilo alırım" dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı.

"Kalksana" dediğinde sandalyeden kalkıp karşında durdum. Bu kadar uzun olması sinirimi bozuyordu. "Boyun kaç senin?" diye homurdandığımda "1.89" dedi. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda "Sırıksın biliyorsun dimi?" dediğimde alaycı bir şekilde gülümsedi. "Boyun çenemin altına bile gelmiyor Adeladie. Ben sana cüce diyor muyum?" dediğinde göz devirdim.

Belimden tutup bir anda havaya kaldırdığında şokla omuzlarına tutundum "Manyak mısın Remus?" dediğimde "Kendi yöntemlerime göre seni tartıyorum." demişti biraz dhaa havaya kaldırdığında artık onunla eşit boydaydım ve bir anda bırakırsa ölürdüm.

Tamam ölmezdim ama sakat kalırdım.

"Remus" dediğimde korkum sesime yansımıştı "Bırak beni" dediğimde Remus kıkırdayarak "Bırakayım mı?" demişti. Kollarını açtığında düşmemek için koala misali bacaklarımla Remusun gövdesine sarıldım. Koala ben, Remus ise benim ağacımdı.

"Yok artık" diyen ses ile Remusun boynuna sarıldığım yerden kafamı kaldırdım. Remusun yüzü şaşkın şaşkın bana bakarken sanırım o da benim bu hareketimi beklemiyordu.

Ben bekliyor muydum ki?

"Ağaç altı bulamayan Adel kendine ağaç bulmuş" diye gülerek bize bakan Lily ile yanındaki James "Odalar arkada" diyerek eli ile koridoru gösterdi. Peter ise mutfağa girip tencereye baktı ve "E bize niye bırakmadınız ya!" demişti.

Bu da buradaki en normal günümdü.
.

Yazamıyorum🥺🥺🥺🥺
ağlayalım bakalım halimize🥺🥺🥺
oy ve yorumlarınızı bekiyombb

barbie&ken | remus lupinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin