Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sabah kalktığımda yoktu.
Tabikide yoktu.
Kalktığımda kemiklerimden yükselen sesler ile yüzümü buruşturdum. Aynanın yanındaki sephada duran paketten bir dal alıp dudaklarımın arasında ezdiğimde aynanın karşısındaydım şimdi. Bir tek kendimin yansımasını gördüğümde isterik bir gülüş kaçtı ağzımdan. Bir hayli uzamış kahverengi saçlarım iki yana ayrılmıştı, yeşil gözlerim hala kan çanağıydı ve elmacık kemiklerimden biri kızarmıştı.
Bok gibi görünüyordum kısacası.
"Günaydın" mırıldanma sesi ile irkildim. Aynada omzumun arkasında beliren beyaz el ile elim oraya gitti sma boş kaldı.
"Serafim?" dediğimde aynaya bakıyordum. Aynaya göre şuan önümdeydi ve üzgünce bana bakıyordu "Bana meleğim diye seslenirdin hep." dediğinde "Melek olduğundan beridir sana ismin ile seslenme kararı aldım."
"Özür dilerim" diye mırıldandığında ikimizde aynadan birbirimize bakıyorduk.
"Önemli değil" dediğimde o da biliyordu ki önemliydi. Mezara koyduğum tek kişi o değildi. Bütün ailemi de yanında götürüp beni bu dünyada tek başıma bırakmışlardı.
"İşe geç kalacaksın." dediğinde kafamı salladım. "Seni bırakmak istemiyorum" dediğimde kafasını geriye yatırdı. Göğsümde hissetmem gereken o ufak ağırlık yoktu oysaki.
"Bunun ne olduğunu biliyor musun? Neden şimdi?" dediğimde gözlerini açtı Aynadaki hali gözlerini dikmiş bana bakıyordu.
"Bunu sana söyleyemem ama seni korumak için geldiğimi söyleyebilirim." dediğinde kafamı salladım. Dönüp elini yüzüme koymuştu.
Hissetmiyordum.
"Serafina..." diye mırıldandığımda "Remus..." diye mırıldandı.
"Canın çok yandı mı?" dediğimde gözleri doldu.
"Sana bir daha sarılamayacağım gerçeği kadar değil"