0.1

50 7 59
                                    

Pazartesi gününe omzumdan sarsılarak uyandım. Acaba yine kim beni niye uyandırmaya çalışıyordu? Gözlerimi hafif aralayıp İlayda Ablam ile karşılaştım. Şimdi ben bu kıza nasıl kızayım?

"Ne uyandırıyorsun lan beni!"

Kızarmışım.

"Okul var okul. Yarım saatin kaldı, bir yerlerin tutuşmadan hazırlandığın bir gün dahi yok. Kalk çabuk."

Eyvah. Bugün de okula geç kalacaktım. Ama benim hiç halim yok ki..

"Gitmesem okula, tüm gün uyusam."

"Aa küçük şırfıntıya bak sen niyeymiş o?"

"İnsanlar var okulda."

İlayda Ablam bana kızgın bakışını attıktan sonra bir of çekip kalktım. Tuvalete gidip aynaya bakmaya başladım. Annemin sesini duyana kadar.

"Kız bakışmaacan orda, yüzünü yıka, üstünü giy okulda yersin yemeeni."

Annemin dediklerini yapıp son olarak çorabımı giydim ama benim hala halim yok. Saçlarımı örerken aynı zamanda İlayda Ablamı dinlemeye başladım.

"Kız eniştenle evleneceğiz!"

"İyi evlenin, ne güzel."

"Ay ben salon takımımı seçtim valla, gelinlik desen dün gösterdiğim dışında bir şey giymem. Düğünü nerde yapsak ki. Balayı falan, ay çok heyecanlı. Değil mi kız!"

"Hee, ne anlatıyon?"

"Uzaylılar bassa dünyayı diyorum!"

"Bassınlar, ne güzel."

"Şevval ve Nisa gelmiş seni bekliyor, ilk defa erkenden yetiştin bundan sonra öyle uyandıracağım seni."

"Ne güzel."

"Birde bundan sonra akşamları uyuyorsun erkenden." Ablam onu dinlemediğimi bildiği halde konuşup durmaya devam ediyordu. Annem de içeriden ona katıldı.

"Kız sus zaten saat 10 olmadan uyuyor o. Ölü gibi mübarek, kış uykusuna yatıyor sanki. Bıraksak tüm gün uyuyacak."

"He valla o da doğru." diyip saçını savurarak odadan çıktı ablam. Saçımı örmem bitmişti, çantamı da alıp aşağı indim.

"Bugün bir farklı güzelsiniz, Ömür Hanım. Günaydınlar!" Nisa beni her sabah olduğu gibi enerjik bir şekilde karşılarken gözlerimi Şevval'e çevirdim. Yine telefonla uğraşıyordu. Şaşırdık mı? Hayır.

Bir anda telefondan kafasını kaldırıp söylenmeye başladı.

" Hadi gidelim artık ne duruyorsunuz?"

"Ay evet gidelim."

Onlar giderken en arkadan ben geliyordum. Tam kapıdan çıkacakken üstüme bir ağırlık çöktü.

"Anan..."

"La kuzen günaydın." diyerek üstüme atlayan kuzenim... Beraber yere çakıldığımızda altında uzanırken ona bağırdım.

"Sana boşuna şerefsiz demiyorum Damla!"

--

Okul kapısına yolda karşılaştığımız komşumuz Sena ile birlikte 5 kişi vardığımızda ders zili yeni çalmıştı. Anlaşılan kandırılmıştım.

Sena ve Damla bize iyi dersler diyip aynı katta oldukları için beraber gittiler. Biz üçümüz aynı sınıftaydık.

" Of YA OF." Bir anda bağıran Şevval ile tüm bahçe bize döndü. Hatta bekçi amca küçük beyaz banktan kalkıp bağırmaya başladı.

"Ha he ha, noluyor?" Al işte Şevval gel açıkla şimdi amcaya. O sırada beyaz hırkalı bir çocuk yanımıza geldi. Sanırım bu çocuk bizim karşı sınıfta ki Baha idi. Yanında yine beyaz hırkalı Buğra ve Anıl vardı. Tarikat mıydı be bunlar?
Baha hemen söze girdi.

"Amca sen geç uyumana devam et, şu kambur, kısa ve enerjik çete hep böyle yapıyor." diyip yandan bir gülüş attı.
Kısa diye Şevval'e diyordu tamam haklıydı ama Nisa sadece bana karşı enerjikti. Kambur diye bana mı diyor o?!

Şevval ve Nisa tam ağzını açacakken ikisini de okula doğru sürükledim. Kimseyle uğraşacak halim yoktu.

Nisa'yı bırakıp Şevval'e döndüm.

"Derdin ne senin?!"

"İnternetim bitti." diyip keyifsizce bana baktı. Bir şey de diyemiyorum zalimin kızına.

Sınıfa çıkıp derse son anda yetiştim. İlk dersi ölmeden atlatıp etraftaki iğrenç yaratıkları izlemeye başladım.

"OOOOOOOOF çok mutsuzum."

bir bildirim

x: hey?

x: bir baksana.

Beyaz TaksiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin