Dr. Seward'ın güncesi (devam)
Alçak duvarın üzerinden aşıp kilise bahçesine girdiğimizde saat yalnızca on ikiye çeyrek vardı. Gece, gökyüzünde süzülen ağır bulutların arasındaki çatlaklardan çıkıp zaman zaman parlayan ay ışığına karşın, karanlıktı. Bir biçimde hepimiz birbirimize yakın yürüyorduk; Van Helsing bize yolu gösterdiğinden biraz önümüzden gidiyordu. Mezara yaklaştığımızda Arthur a dikkatle baktım, çünkü böylesine hüzünlü anılarla dolu bir yere yaklaşmanın onu altüst etmesinden korkuyorum; ama iyi dayanıyordu. Yapılacak işlemin yarattığı gizemin bir biçimde kederine engel olduğu sonucuna vardım. Profesör kapının kilidini açtı ve çeşitli nedenlerle hepimizde doğal bir çekince olduğunu görünce sorunu, önce kendi girerek çözdü. Biz diğerleri, peşinden gittik ve ardımızdan kapıyı kapattı. Sonra loş bir ışık yaktı ve tabutu işaret etti. Arthur çekinerek ilerledi; Van Helsing bana şöyle dedi: "Dün benimle buradaydın. Miss Lucy'nin cesedi dün tabutta mıydı?"
"Evet." Profesör, şöyle diyerek ötekilere döndü: "Duyuyorsunuz ve yine de bana inanmayan biri var." Sonra, tornavidasını aldı ve tabutun kapağını kaldırdı. Arthur çok solgun bir yüzle ama sessizce izledi; kapak kaldırıldığında, öne çıktı. Belli ki tabutun kurşun olduğunu bilmiyordu ya da en azından bunu düşünmemişti. Kurşundaki yarığı gördüğünde bir an yüzüne kan hücum etti, ama sonra yine aynı hızla çekildi; öyle ki beti benzi atmış halde bembeyaz kaldı; hâlâ sessizdi. Van Helsing, kurşun kanadı geriye attı ve hepimiz tabutun içine bakıp irkildik.
Tabut boştu!
Birkaç dakika boyunca kimse konuşmadı. Sessizlik Quincey Morris tarafından bozuldu:
"Profesör, size kefil oldum. Tek istediğim, sizin söyleyecekleriniz; normalde böyle bir şey istemezdim -kuşku ima ederek onurunuza leke sürmezdim; ama bu, tüm onur ve onursuzlukların ötesinde bir gizem. Bu sizin işiniz mi?"
"Kutsal saydığım her şeyin adına yemin ederim ki, onu ne taşıdım ne de dokundum. Şöyle oldu: İki gece önce dostum Seward'la ben buraya geldik - iyi amaçlarla, inanın bana. O zaman mühürlü olan o tabutu açtım ve şimdiki gibi boş bulduk. Sonra bekledik ve ağaçların arasından beyaz bir şeyin geldiğini gördük. Ertesi gün gündüz yine geldik ve orada yatıyordu. Öyle değil mi dostum John?"
"Evet."
"O gece tam zamanında gelmiştik. Küçük bir çocuk daha kaybolmuştu ve Tanrı'ya şükür, onu mezarların arasında zarar görmemiş halde bulduk. Dün buraya gün-batımından önce geldim çünkü Ölü Olmayanlar günbatımında hareket ederler. Tüm gece, güneş yükselene kadar burada bekledim, ama hiçbir şey görmedim. Bu çok makuldü, çünkü kapının kenarlarını Ölü Olmayanların hiç dayanamadığı sarmısakla ve onların sakındığı başka şeylerle kaplamıştım. Dün gece çıkan olmadı, o nedenle bu gece güneş batmadan önce sarmısağımı ve öteki şeyleri oradan aldım. Ve böylece bu tabutu boş bulduk.
Ama beni sabırla dinleyin. Şu âna kadar, çok tuhaf şeyler oldu. Dışarıda görünmeden ve duyulmadan benimle bekleyin, çok daha tuhaf şeyler olacak. Bu yüzden," -burada lambasının kapağını kapattı- "şimdi dışarı." Kapıyı açtı, bizim peşimiz sıra yürüyüp kapıyı arkasından kapattı ve tek sıra halinde dışarı çıktık.
Ah! O mezardan sonra gece havası taze ve saf geldi. Bulutların geçişini ve hızla geçip giden bulutların arasından süzülen ay ışığını -insan yaşamındaki sevinçler ve kederler gibi- görmek ne tatlıydı; hiç ölüm ve çürüme bulaşmamış temiz havayı solumak ne tatlıydı; tepenin ardındaki gökyüzünde kırmızı aydınlığı görmek ve büyük şehrin yaşantısının belirtisi olan o boğuk uğultuyu duymak ne kadar da insanlaştırıcıydı. Herkes kendi yöntemiyle çok ciddiydi ve yaşananların üstesinden geliyordu. Arthur sessizdi, bu gizemin amacını ve ruhsal anlamını kavramaya' çabalıyordu. Ben, oldukça sabırlıydım ve kuşkuyu bir kenara atıp Van Helsing'in vardığı sonuçları kabul etmeye yarı meyilli gibiydim. Quincey Morris, her şey kabul eden ve her şeyi, tehlikeye atması gereken şeylerle birlikte soğukkanlı bir cesaret havasında kabul eden birinin sakinliği içindeydi. Sigara içemediğinden, kendine irice bir parça çiğneme tütünü kesmiş, onu çiğniyordu. Van Helsing'e gelince, özel bir işle meşguldü. Önce çantasından beyaz peçeteye dikkatlice sarılmış incecik, bisküvi gibi bir şey çıkarttı; sonra hamur ya da macuna benzeyen iki avuç dolusu beyaz bir şey aldı. Bisküviyi iyice un ufak etti ve avucunun içindeki şeye yedirdi. Sonra bunu aldı ve ince şeritler halinde yuvarladıktan sonra onları mezardaki kapıyla kapı kasası arasındaki gediklere yerleştirmeye başladı. Buna biraz şaşırmıştım ve yakınında olduğum için ona ne yaptığını sordum. Arthur'la Quincey de yakınımıza gelmişti çünkü onlar da meraklanmışlardı. Profesör, şöyle yanıtladı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dracula
Vampireİngiliz yazar ve akademisyen Sir Malcolm Stanley Bradbury'nin, "şimdiye kadar yazılmış en güçlü korku hikayelerinden biri" diye tanımladığı Dracula, hukukçu Jonathan Harker'ın Kont Dracula adında bir alıcının Londra'da satın almak istediği evin işle...