MALFTERYA
Kader Melekleri
Güçlü bir mevkidir, bu melekler cennetteki gizli bir bahçede insanların kaderlerini ipekten ipliklerle, yaşamış tüm insanların ipliklerinin bulunduğu sonsuz bir halıya dokurlar. İnsanların kaderlerine onlar karar veremez fakat kaderlerini görürler. Bir insana baktıklarında önlerindeki yolları görebilirler fakat bu yollara karışamazlar. Kanatları mor renktir.••••••
Ey ihtişamlı geleceğin, tozlanmış geçmişin ve gizemli şimdinin binbir hayat görmüş, binbir hayat çizmiş bilge efendileri. Her bir gözyaşının ve her bir kelimenin bir iplik tanesi ağırlığında ölçüldüğü, alınan her bir nefesin bin parçaya bölündüğü ve çıplak gözle, cahil zihinle her düşünüldüğünde o ruhun yaşamına yapılan saygısızlığı sizin elinizden alan ve yine elinize koyan Tanrının izinde, o güzel elleriniz parçalanana ve temiz zihninizin hayatın getirdiği ağırlığın altında ezildiğini hissedene kadar evrenin tarihini temsil eden bu halıya, her bir harfi ve her bir sesi, her bir düşünceyi tek tek işleyin. Bu görevle gurur duyun, gördüklerinizi anlayın ve anlatın. Gözleriniz dolu ve elleriniz esnek olsun. Yaratanı ve yaratılanı onurlandırın ve hikayelerini yayarak onlara saygı, övgü ve asalet katın.
~~~~~~~~
Resim yaparken kendime ve yaptığım resme odaklanırdım. Fırçamın tüylerinin arasına karışan, tuvalin üzerinde birbirine kaynayan ve zihnimi bu dünyanın solmuş gerçekliğine geri getiren boyanın bileğim ve parmaklarımın her hareketiyle yeni bir dünya oluşturmasına, güzel bir piyanoyu saatlerce çalıyormuşum hissi vererek parmaklarımın arasında kayan, tenimin üzerinde geçici izler bırakan ve zihnimin kölesi, benimse onun kölesi olduğum fırçamın darbelerini vücudumun her yerinde hissetmeye ve beklenmedik her bir hareketimin resmime yeni bir açı, yeni bir karakter katmasına bayılıyordum.
Oturduğum ahşap taburenin bacaklarına yasladığım çıplak ayaklarımın, eğilip bükülmekten ağrıyan belimin, resimde ne zaman kötü gittiğimi düşünsem ısırıp kanattığım dudaklarımın, uzun zaman sonra başıma giren her bir sancının ve tuvale çok uzun süre bakmaktan yaşarıp kızaran gözlerimin acısı bana kendimi iyi hissettirir, vücuduma yayılan her bir acılı sancı resme hak ettiğini verdiğimi düşündürtürdü.
Güzel veya olağanüstü bir şey gördüğümde parmaklarım o şeyin resmini çizmek için seğirir, gözümün değdiği her şeyi acaba tuvalimin üzerinde nasıl resmederdim diye düşünür ve ne zaman kendimi kötü hissetsem resim çizerdim. Benim için ne kadar çok resim yaptığını düşünmek gün içerisinde elinin kaç defa yüzüne gittiğini saymak gibiydi. Benliğime işlememişti, zaten benliğimdeydi.
Pencereden içeri batmaya başlayan güneşin altın hüzmeleri girip evimin taştan zeminini aydınlatırken tüylerim diken diken olmasına ve soğuğun tenime bir iğne misali batmasına rağmen sırf heyecanımdan, yapacağım şeyin bana getireceğini bildiğim tatmin hissinin tatlılığından dolayı sonuna kadar açık, bir duvarın neredeyse tamamını kaplayan camı bile kalkıp kapatmıyor, mutlu bir şekilde paletimdeki yeni renge bakıyordum.
Önümde büyükçe, neredeyse bitmek üzere olan bir tuval vardı.
Tuvalde güneşin kendini gösterdiği fakat ışıklarının tam olarak dünyaya vurmaya başlamadığı soğuk bir sabah vaktinde, siyahlar içerisinde, sadece sırtı resmedilmiş genç bir melek kanatlarını sonuna kadar açmış bir şekilde dimdik karşıya bakıyordu. Neredeyse her şey tamdı, saçları ve vücudu, geniş kanatları arkasından vuran ve etrafında beyaz bir hare oluşturan güneş ışığı, siyah saçlarının her bir kıvrımı ve kanatlarındaki tüylerin her bir çıkıntısı düzgün bir şekilde resmedilmişti. Geriye sadece kanatlarını renklendirmek kalmıştı ve ben en az yarım saattir, evimin etrafında bulduğum her siyah boya tüpünü paletime boşaltıp hepsini karıştırarak mükemmel siyahı bulmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FLAWLESS; Aesthete | Taekook
Fanfiction"Fırçamın ucu dokunduğunda beyaz tuvale, kanım bellediğim boya dudaklarını çizicekse, güzel burnundan yol alıp gözlerine geçecekse, her bir kirpiğinde kıvrılacaksa ve ulaştığında güzel kanatlarına, çizecekse cennetin resmini bana, bu sandalyede, par...