00: giriş

506 50 55
                                    

"abartmayın şunu içmeyi artı-"

"şaka gibisin lee jeno, doğum günü olan sensin ama eğlenen biziz neredeyse!"

jeno donghyuck'a sözünü kestiği için anında sinirli bir bakış attı. barın mavi kırmızı ışıklarının altından bile görülebileceğini biliyordu kendi bakışlarının. donghyuck onu sinirlendirmek için konuşuyordu bazen, arkadaşını sinirlendirmek çok kolaydı ve bu ondan zevk alıyordu. ardından jeno laf atmak için ağzını araladığı sırada renjun buna izin vermeyip hızlıca jeno'nun boş eline bir bardak içkiyi tutuşturdu.
daha doğum gününün ilk saatleriydi, bu yüzden rahattı bu kadar. ilk saatlerden abartmak istemiyordu, akla gelmeyecek aptallıklar bile yapabilirdi çünkü. doğum gününden sonraki gün, yaptıklarının utancıyla kalkmak istemezdi tabii.

ama kalkacaktı.

"daha fazla sinirlendirme beni hyuck, pastayı yüzüme yapıştırman yetmedi mi?"

bu sefer gözlerini devirerek hyuck'a bakmayı kesti jeno. ilk önce eğlenseler de jeno pastasının tamamen ziyan olduğunu anladığında -doğru düzgün üfleyememişti bile- donghyuck'u az kalsın dövecekti, renjun bara gidene kadar arabada küçük bir kargaşanın arasında kalmıştı ama sonra ikisini de güzelce azarlayıp kargaşının içine katılmıştı çünkü jeno'nun donghyuck yüzünden kaza yapacağından korkmuştu.

sonrasında da takılmayı en sevdikleri bara gelmişler, klasik yerlerini alıp insanları kesmeye başlamışlardı. bir ara dayanamayıp kendisini dans pistine atmıştı, renjun ve donghyuck ikilisi de ona katılınca kendi çaplarında eğlenmeye devam etmişlerdi.

hyuck, jeno'nun laflarından sonra hızlıca yanına yerleşerek kollarını arkadaşının boynuna doladı. jeno aniden gelen bu sevgiye karşın bakışlarını yumuşatıp sarılmaya karşılık verdi, bir yandan ikiside gülmeye başladılar.

"söz bak, sana bir kez daha aynı pastadan alacağım."

"alsan iyi edersin, küçük yılan."

renjun, hyuck'un bu dönek tavırları yüzünden kusuyormuş gibi bir hareket yaptı, tabi jeno ve hyuck sarılmayı kesince bırakmıştı bunu.

"yaptığın hareketi gördüm!"

hyuck'un ciyaklaması ile kısa bir süre içinde konuşulan konular değişmiş, üçü birden atışma ile karışık sohbetlerine geri dönmüşlerdi.

"ee, kaldırıyor muyuz kadehleri, lee jeno'nun yirminci yaşına?"

jeno aniden ortamın havasını değiştirip arkadaşlarının gözlerine bakarak daha ağzına sürmediği içkiyi kaldırdı hafifçe. yüzünde gururlu bir ifade vardı nedense. arkadaşları da tereddüt etmeden kaldırdı içkilerini gülerek.

"lee aptal jeno'nun yeni yaşına!"

deyip güzelce bardakları tokuşturdular.
ve lee jeno'nun gecesi başlamış oldu.


"donghyuck, sikeyim.. kalk şuradan!"

jeno sinirle sarhoşluktan yarı baygın arkadaşını dürterek kaldırmaya çalışıyordu artık, neredeyse üç saat geçmişti aradan ve donghyuck alkol eşiğinin düşük olmasından çoktan bu hâle gelmişti.
aralarında kimse dayanıklı değildi alkole ama hyuck fazla kaçırıyordu her seferinde.

"kalkmaz bu böyle.."

renjun, kendi kendine mırıldanan hyuck'un yanağına hafif bir tokat attı. jeno bu duruma dayanamayıp güldüğü sırada renjun'in ölümcül bakışlarının esiri olmamak için hyuck'u hızlıca kucağına alarak barın çıkış kapısına doğru ilerledi.

kısa sürede arabaya yerleşip hareket ettiklerinde jeno da zihninin bulanıklaştığını hissediyordu. ikide bir gülesi geliyor, dikkati dağılıyordu.
renjun ve donghyuck beraber kalıyorlardı koskocaman bir evde, hem jeno'ya da yakındılar bu yüzden sıkıntı olmuyordu onları bırakmak.

şanslarına donghyuck eve yaklaştıkları sırada az da olsa kendine gelebilmişti, renjun'e zorluk çıkarmaması iyi olmuş gibiydi.

"sen de direkt eve geçiyorsun jeno, tamam mı? saçma sapan bir şey yapmaya kalkma."

renjun'in son sözleri kulaklarında çınlıyordu ve güzel değildi bu. yarım yamalak kafasını sallayıp arabayı kısa süreliğine park ettiğinde kafasını yanındaki arkadaşına çevirdi.

"yarın görüşürüz, evini basarız yarın zaten biz. tabii hyuck kalkabilirse."

jeno tam anlayamadığı sözlere karşılık tekrardan kafasını sallayıp gülümsedi. gittikçe kötü oluyor gibiydi.

"hyuck'a dikkat et, görüşürüz."

dedikten sonra renjun ve donghyuck'un arabadan inmesini izledi. son kez birbirlerine gülümsedikten sonra da donghyuck'un belli belirsiz salladığı ele gülmüştü.

onların eve girişine kadar izledikten sonra hızlıca arabayı çalıştırarak oradan ayrıldı. eve gidesi hiç yoktu, yatıp uyuyası da. bu yüzden bunu değerlendirecekti kafası ne kadar güzel olsa da. bu yüzden aklına ilk gelen yere sürdü arabasını, tek başına takıldığı tenha sokaklarına.

arabayı gelişigüzel bir yere bırakıp savsaklayarak arabadan indi jeno. etraf cılız sokak lambalarıyla aydınlanıyordu, bu yüzden karanlık sayılırdı. bunu umursamayarak ilerledi biraz, geceleri buranın tadını daha iyi çıkartabiliyordu çünkü bu sokaklardaki küçük dükkanlar açık olmazdı gecenin bir yarısı.

havanın serinliğine karşı kot ceketine biraz daha sarıldı önüne düşen kumral tutamları umursamadan. biraz daha sessizce ilerledikten sonra etrafa göz gezdirmeye başladı, sanki kapalı dükkanlar bir tuhaf gelmişti ona. algıları kapalı olduğundan neyin ne olduğunu anlaması zor oluyordu.

kendi kendine mırıldanıp bakışlarını başka bir yere çekmeyi düşünüyordu ki dikkatini bir  şey çekti.
durmasına neden oldu bu, gözlerini birkaç kez ovuşturdu.
aylardır bu tenha sokağı kırmızı ışıklarıyla az çok aydınlatan dükkanı görmemiş miydi yani?

biraz daha ilerleyip daha yakından bakmaya karar verdi aniden. hayal ürünü olduğunu düşündü ilk önce, ama saçmalamamaya karar verip ilerledi. içeri de kimse görünmüyordu ya da o görmüyordu, bilmiyordu ama içerisinin dekorasyonunun çok iyi olduğunu anlamak zor değildi ve burasının bir dövme stüdyosu olduğunu anlamakta.

merakla tek kaşını kaldırdı ister istemez, ne işi vardı ki bir dövmecinin burada? yeni açılmışa benziyordu, aksi beklenemezdi.
içeriyi camdan incelemenin yetersiz olduğunu düşünerek hızlıca kapıya doğru yöneldi jeno, doğru düşünemiyordu zaten, böyle bir hataya düşmesi normaldi.
gayet normaldi.
ve bu iyi bir fikir değildi sanırım.

pointless requests & 𝑛𝑜𝑚𝑖𝑛Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin