03

280 42 24
                                    

yoğun bir ağrının başına saplanmasıyla gözlerini zar zor araladı jeno. birkaç dakika boyunca yatakta hareket edemedi, yaptığı tek şey gözlerini kırpıştırıp durmaktı. etrafına baktığı zaman kendi odasında olduğunu görünce rahatladı, başına bela almamış gibiydi.
başkasının yatağında uyanmadığına şükrediyordu yirminci yaşının ilk gününde.

biraz daha kendine gelince kıyafetlerini değiştirmediğini farketti, bunu bekliyordu zaten üşengeçin tekiydi.
yavaşça yerinde doğrulup başının zonklamasını umursamadan gerindi güzelce, ama yatağındaki telefon ve beyaz kartı görünce kaşları çatıldı.

"bu nerden çıktı şimdi?"

arkadaşlarından gelen cevapsız çağrıları düşünmeden kartı eline aldı hızlıca, dün gece ne olduğunu hatırlamaya çalışarak gezdiriyordu bakışlarını kartta.

sadece iletişim bilgileri vardı, bir de ad soyad.

"na jaemin..?"

kartın arka kısmına baktığında da gördüğü şeyle gözlerini büyütmüştü ve aptalca bir şey yapmış olmasından korkarak kalktı yerinden.

"benim bir dövmeciyle nasıl bir işim olabilir ki tanrı aşkına?"

aynanın karşısına geçerken kendisini incelemişti ve hayır, dövme tarzı bir şey yoktu hiçbir yerinden. derin bir iç çekerken zihnine yerleşen bulanık anılarla duraksadı yeniden.

şimdi hatırladığı şey, tasarımları çok iyi olan dövmeli, mavi saçlı, çekici bir çocuktu.
bir de onun dövmesinden kendisine de yapmasını istediğiydi.

"siktir."

birkaç dakika içinde hatırlamadığı pek bir şey kalmamıştı.
etkilendiğini inkar mı edecek miydi, hayır. çünkü gözlerine değen gözlerin bıraktığı etki unutabilecek gibi değildi.
eh, bu durumda bu akşam oraya gitmeliydi. ama ondan önce arkadaşlarına olayı aktarması lazımdı, bir şey saklamak istemiyordu.

kıyafetlerini değiştirdikten sonra saçlarını dağıttı biraz, daha sonra yatağına ilerleyip telefonunu eline aldı.
renjun'in korktuğuna emindi, o yüzden oyalanmadan aradı onu.

"umarım başın belada değildir jeno."

"hayır hayır, iyiyim. evdeyim. yatağımda uyandım."

gülerek arkadaşına cevap verirken odasından çıktı, ne kadar üşense de bir şeyler yemek zorundaydı.

"vay canına, doğru mu söylüyor o-"

"donghyuck mu yanında senin?"

jeno gözlerini devirirken çoktan mutfağa geçmişti. tahmin etmişti iki aptal arkadaşının beraber olduğunu, büyük ihtimal akşam onu da çağıracaklardı.

"sana baskın yapacaktık ama bu salak yüzünden yapamadık, o yüzden akşam buradasın."

"hayır."

"nasıl hayır? normalde hayır demezs- ne karıştırıyorsun..?"

kendisi kahvesini hazırlarken -evet, her sabah kahve içmek zorundaydı.- telefonu aniden donghyuck'un almasına şaşırmamıştı. yüzünde sinsi bir sırıtış olurken bakışlarını mutfakta gezdirdi.

"biriyle tanıştım, dün gece. bir dövmeci. yanına gideceğim."

"duydun mu, buzlar kralı jeno biriyle tanışmış!!"

pointless requests & 𝑛𝑜𝑚𝑖𝑛Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin