sufjan stevens - visions of gideonküçükken yetiştirdiğim bir limon ağacı vardı.
kısa boylu, pek de meyve vermeyen bir şeydi. yine de en yakın arkadaşım olmuştu. tek arkadaşım olması da buna vesile olmuş olabilirdi, bilmiyordum.
günlerce başına oturup onunla konuştuğumu anımsıyordum. önemli meseleler konuşurduk. bilge bir limon ağacıydı, bana sınıfımdaki çocukların neden bu kadar yargılayıcı olduğunu anlatırdı.
limon ağacımdan nasıl vazgeçtim hatırlamıyorum. bir gün yanına gittim, saksısının hemen yanına bağdaş kurdum ve meyvesiz yapraklarını izledim. o anda fark etmiştim, ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum.
"artık seni sevmiyorum sanırım," demiştim limon ağacıma. önce yapraklarını silkeledi, en alttaki güçsüz sarımtırak yapraklardan birisi kopup ayağımın dibine düştü. "tamam," dedi limon ağacım. sesi biraz yorgun gibiydi. yılların limon ağacıydı nasılsa.
"tamam mı?" diye sormuştum sinirle ayağa kalkarken. "yani- yıllardır beraberiz ve sana seni sevmediğimi söylüyorum. dediğin tek şey tamam mı?"
limon ağacım omuz silkmişti. silkmemiş de olabilirdi, üstteki yapraklar oynadığında omuz silkmiş olması gerekiyordu. "aynen öyle," dedi aynı sesiyle. o anda şalterlerim seslenmişti oradan, "biz attık."
şalterlerimin de atmasıyla sinirle limon ağacımın yanından gitmiş ve ne hâli varsa görmesini dilemiştim. yine de ayağımın dibine düşen o yaprağı yanıma almıştım.
taehyung o limon ağacı yaprağını hâlâ en sevdiğim kitabın sayfaları arasında sakladığımı ilk gördüğünde gülmüştü. "küçük meleğim benim," demişti gözleri kısılırken. "hislerinin yok olduğunu söylüyorsun ancak çocuksun sen daha."
ona katılmıyordum. çocuk değildim. olabilirdim de. eğer çocuk olsaydım karalara bağlamış bir çocuk olacaktım, bu çocukluğun nihai optimistliğine leke sürerdi. bunu istemezdim.
fakat taehyung gözlerime bakıyor, çocuk olduğumu söylüyordu bana. çocukluk yıllarım yalnızlıkla dolup taşmış olsa dahi güzel hissettiriyordu bu. "belki," diyordum. "belki çocuk olmak güzel olabilir."
fakat böyle değildi. önümdeki karalamalarla dolup taşmış, benim için bir saçmalıktan ibaret olan müsveddelere bakarken hiç değildi.
bir çocuk olsaydım eğer, büyük ihtimalle önümde yazanları okuyup, "vay be," derdim. "güzel şeyler sanırım bunlar. büyük iş. öyle olsa gerek yani."
fakat değildi, üzerinde yazan tonlarca kelime eğrilip bükülüyor ve saçmalık, saçmalık, saçmalık diye bas bas bağırıyordu adeta.
en sonunda dayanamayıp, "saçmalık!" diye bağırarak kağıt üzerindeki kelimelere katıldığımda çaprazımdaki sandalyede oturan taehyung irkilmişti.
"nesi saçmalık?" diye sordu gözleri dikkatle yüzümde dolaşırken. bazen böyle bakardı. yüzümde çok büyük şeyler gizliymiş gibi. sanki yüzümde dünya yok olduğunda insanlığı uzaya taşımanın sırrı yazılıymış gibi.
benzetmelerim üzerinde çalışmam lazımdı.
bakışları göğsüme bir ağrı sokuyordu. uzun bir süredir böyleydi. bir adamın bakışlarının böyle hissettirmesi mümkün müydü? kafamdaki tanrı dahi suspus kalıyordu bu soruya karşın.
öyle bir bakıyor ki, dedim muhatabımdaki tanrı'ya. bakışlarının güzelliği bulaşıyor karşısındakine. sadece o bana bakarken güzel hissediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
89
Fanfictionbazı şeyler, demişti bana. kaderinde varsa eğer ne yapıp eder bulursun onu. farklı bir şehir de olur, farklı bir ülke de. farklı bir evren de.