"tacını kaybeden prens."

199 30 138
                                    


"Hwa, son düzenlemeleri de yaptığımızda gerçekten bu kitabın yeni bir rekor kıracak, şimdiden okur kitlen ön satış için ısrar etmeye başladı. hepsi de kitabı merakla bekliyor!"

"teşekkür ederim Hongjoong, sadece içimden geleni yazdım o kadar."

sadece yeosang'ın bana fısıldadığı masalları yazdım, o kadar.

"içinizden gelen böyleyse dışınız nasıldır kim bilir..."

"efendim?"

"Yunho, Yunho dediydim, dışarıda bekliyormuş da beni. ben çıkayım, gelmezsem sinirden saçlarını yolar. kel kalmasını istemeyiz değil mi hwa?"

kaşlarımı çattım ve saçma hareketlerini görmezden geldim. "evet evet, çık o zaman bekletme Yunho'yu."

"gideyim o zaman ben."

ayaklandı fakat sanki hala bir şeyler söylemesi gerekiyormuş gibiydi. eğer bana kitapla alakalı birkaç bir şey daha söylerse sinirden ben saçlarımı yolup kel kalacaktım.

"e, git o zaman sen."

ne yapacağını bilemeyerek kapıya doğru ilerledi.

"gidiyorum?"

"güle güle hongjoong, kapıyı çekmeyi unutma."

çıktı.

gün stresli geçmişti ve bütün gün hongjoong ile taslaklar üzerine konuşmak beni yeterince germişti.

üstelik sabahtan beri nedensizce takım elbise ile oturuyordum.

kendimi koltuğa atıp kravatımı çıkardım ve rahat nefes alabilmek için birkaç düğmemi açtım.

gözlerimi kapattığım anda yeosang'ın yüzü hatırıma geldi, huzursuzca kaykılıp koltukta yan döndüm.

gözlerimi açık tutup başka şeyler düşünmek için çabaladım fakat hatırımda o varken başka bir şey düşünmeye çalışmak acıtıyordu. o, 'unutma beni' demişken benim bir haftadır onu görmeye gitmemiş olmam gerçeği hem vicdanıma hem de bütün uzuvlarıma altın saplı keskisini saplıyordu ve hareketsiz kalıp onu düşünmek bu yarayı kapatmıyordu.

onu yanıma getirmek istedim. birçok kez olduğu gibi.

"San, evden çıkıyorum. gelen birisi olursa beni ara."

"elbette efendim, araba-"

"gerek yok San."

yollar ve yollar boyu yürüdüm, hava karardı, yeosang'ı bulamadım.

dar sokaklara baktım, köprü altlarına baktım, harabeye dönmüş binalara, inşaat alanlarına baktım. deli gibi, aynen bir deli gibi aradım onu, bulamadım.

nefes nefese kalmıştım, sahi ne kadar olmuştu onu aramaya başlayalı? üç saat? dört?

soluklanmak için köşedeki parkın önünde duran banka oturdum. takım elbisem çamura bulanmıştı. bitiktim.

bitmesi gereken yerde biten masal || seongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin