"bir prense aşık olan prens"

230 34 95
                                    


kapım çaldığı anda gelenin yeosang olduğunu anladım, ondaki tını bunu benzersiz kılmıştı aylar önce.

öylece bekledim.

aramızdaki büyüsel temasın bozulması manasına mı geliyordu bu zamansız ve amansız ziyaret? şaheser olan ilişkimizin mükemmelliyetçi, katı ve kendiliğinden varolan bu yasalarının çiğnenmesi bir bana mı yüktü? yıllarca bu hükmü koyan yeosang ona karşı yaptığım bir ayıptan ötürü mü bozmuştu bunu?

ilişkideki büyük anlamı olan küçük ayrıntılardı bunlar; buluşmanın ertesi iki günü görüşmezdik,özlem duymak gibi kavramlar onu bir ilişkiye cezbeden unsurlardı. özlem; onun aşka olan inancını tazelerdi, öyle derdi. en azından iki gün ya da günler boyunca birbirimizi özlerdik, özlediğimizi bilirdik.

biz onunla öz ile birleşirdik, özelliklerimizi hesaba katmadan.

kapıya doğru ilerledim. terleyen ellerim ve ritimsizleşen kalbim aşkımın birer göstergesi miydi?

kapıyı açtığım anda onunla göz göze geleceğimi biliyordum, geldim.

bir aşk ne kadar doğruydu? kime göre doğruydu?

bir kez daha sanatıma, en büyük yanlışıma ve de günahıma sarıldım. her defasında bir günaha sarılır gibi sarıldı o da bana.

"sen... neden geldin?"

"seonghwa, her şeyi anlatacağım. önce... oturalım?"

"tabi, içeride kimse yok, rahat ol lütfen."

gülümsedi, içeri geçti.

ondaki değişen havayı fark etmemek mümkün değildi, her hareketiyle bana önemli bir şey söyleyeceğini sezebiliyordum.

yeosang; aslında onunla her şeyin biraz yanlış olduğunun farkındaydım, farkındaydı.

zaten aşk dediğimiz şey yanlışa kapılmaktı.

"seonghwa, neden erken geldiğimi merak etmiş olmalısın. aslında sana söylemem gereken bir şey var."

bir şairin şiirini okuması gibi sözleri, dinledim onu.

"söze nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum, hangi söz sanatına tutunarak bunu sürdürebileceğim tamamen tesadüfe bağlı, kelime oyunlarına ise hiç sığınmayacağım. uzun zamandır ikimizinde bu anı kolladığının da farkındayım. her şey benim sözlerimde saklıydı ki bunu sende çok net bir şekilde biliyordun, farkındaydım seonghwa. iki yetişkin adamın bir aşk kuramı üzerine yoğunlaşarak tek bir sonuca karar vermesi basit bir teoremdi, en azından ikimizde bu işlemin sonucunun farkındaydık. ya hiçlik ya da sonsuzluk.

seninle sonsuz olalım seonghwa.

sonsuzluğun içindeki hiçliğe varana kadar sevişelim geceler geceler boyunca.

son defa masalımı fısıldayayım sana, sende son bir kez öpüşümdeki melodiyi duy, bu masalı hiçliğe ithaf edelim."

"yeosang..."

"seninle evlenmeyi kabul ediyorum, seninle yaşamayı kabul ediyorum, seninle ölmeyi de kabul ediyorum. peki sen artık masalları olmayan bu adamı kabul ediyor musun seonghwa?"

bitmesi gereken yerde biten masal || seongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin