Bir hafta sürmedi toparlanmam. O salı okula gitmek yerine havaalanına gitmek için bir taksideydim. Her şeye rağmen annemi şimdiden özlüyordum. İzmir' i de özleyecektim. Beraber takım kurup sucuk gibi olana kadar maç yaptığım arkadaşlarımı da.İlk uçak deneyimim olmamasına karşın çok gergindim. Yanımda oturan kadın sakinleştirici almamı bile önermişti. Yükseklik ya da uçak değildi mesele. Babamla yüz yüze geldiğimde karşılaşacaklarımdan korkuyordum. Her ne kadar annemle ayrı da olsalar birbirlerine benzedikleri muhakkaktı. Ama neticede o babamdı ve ağabeyimi İzmir' e göndermek hiçbir zaman söz konusu olmamıştı. O başka bir aile kurmak için oğlunu bırakmamıştı. Böyle düşünmek anneme karşı suçlu hissetmeme sebep olsa da kendimi rahatlatmak için başka bir yol bulamıyordum. Üstelik babamla uzun zamandır görüşemiyorduk iş yoğunluğu yüzünden. Beni özlemiş olmalıydı. Oğlunu.
Ankara'ya gelmiştim. Bavulumu sımsıkı tutuyordum. İzmir e kıyasla tenime saldıran soğukla baş etmek için üzerimdeki mont yetmemişti. Gelmeden önce saçlarımı kısalttığım için pişman olmuştum ensem ürperdiğinde. Metroda avuç içlerim gerginlikten terlerken bir yandan burnumu çekmeye başlamıştım bile. Soğuğa rağmen avuçlarımın terden ıslanmasının nedeni ise sigara içemiyor oluşumdu. Bir yerde durup soluklanmaya cesaret edememiştim. Gerçi babam sigara içtiğimi bilmiyordu, ondan saklanmayı ne kadar başarabileceğimde muammaydı. Belki de apartmanın önünde bir tane içebilirdim. Bu, kendime defalarca itiraf ettiğim gibi oldukça tiksinç, bir yandan da parçamdı.
Tam da planlandığım gibi apartmana girmeden topuğumla ezmiştim izmariti.
Kapıyı çaldım. Saat 7'ye geliyordu, kış saatine göre hava kararmıştı. Tekrar çaldım kapıyı. Geleceğimi biliyorlardı. Kapıyı benden daha kısa, saçları daha uzun ve kirli sakallı biri açtı. Gözlerinin altında tepelenen çukurlar yüzümü seçmeye çalışırken daha da derinleşti. "Sarp?" dedi ve gülümsedi. Valizimi bırakıp ağabeyime sarıldım. Gözlerinin ışığı sönük de olsa, onu görmek sandığımdan çok daha iyi hissettirmişti. "Nasılsın abi?" dedim bir yandan çantalarımı içeri alırken.
Valizi ve sırt çantamı koridora bırakıp peşinden salona geçtim. Son gördüğümden biraz farklıydı. "Asıl sen söyle bakalım!" Koltuğa çökünce yorgunluğumu hissettim. "İyiyim abi, artık buradayım işte, ne olsun!" "Hoş geldin bakalım o zaman." dedi. Annemi sormadı. " Babam nerede?" "İş çıkışı ya, trafiğe kalmıştır, gelir az sonra." Gülümsedim, saçma bir heyecan düşünmemi engelliyordu. Bir iki dakika kaçamak bir şekilde bakıştık. "Gel eşyalarını odana bırakalım en azından" dedi.
Paylaşacak pek bir şeyimiz yoktu. Benden 4 yaş büyük olan ağabeyime dair bildiklerim epey azdı. Hatta öyle ki anne babalarımızı bile birbirimizi tanıdığımızdan fazla tanımıyorduk. Peki ya babama dair hatırladıklarım... Her şey değişmiş olabilirdi. Anlamsız sandığım heyecanımın anlamı buydu, kim bilir.
Küçük ama bana yetebilecek bir odaydı benimki. Ağabeyim eksikleri halledeceğiz gibisinden bir şey söyleyip odasına kaçmıştı. Ve saat 10' a gelirken ben hala ikindi yediğim simitle aç bir şekilde babamı bekliyordum. Hayır, mesele karnımın aç olması değil, babama dair beklentilerimin ezik kalmasıydı. Babam geleceğimi bildiği halde hala yoktu. Ağabeyimin odasının kapısını çaldım.
"Bir şeyler mi yesek babam çok gecikir mi acaba?" Kapısının önünde duruyordu sanki beni odaya almak istemez gibiydi. "Sen yemek yemedin mi hala? Ben sen gelmeden yedim, babam da zaten bu saatten sonra yiyip gelir. Mutfağa geç, kendine hazırla sen." Ve kapıyı kapattı. Sertçe yutkundum bu tavır karşısında. Mutfağa geçip dolabı karıştırmaya başladım.
Masayı toparlayınca, üzerime ceket alıp balkona çıktım. Cebimdeki paketten, azalmaya başlayan sigaralardan birini aldım ve parmağımda çevirdim. Çakmağa bastırdım parmağımı az sonra. Isı elime yayıldı, anlık ve turuncu ateş parçaları karanlık gecede ay ışığı ve yan apartmanların ışıklarının yanında sönük bir kaynak olarak dumana eşlik etti. Duman, önce boğazımı sonra ciğerlerimi talan ederken, duygularımı hatta düşüncelerimi bastırıyordu gri örtü. Babam inatla gelmiyordu sanki. Saat 12'yi geçip salı gününün vadesi dolarken balkonun demirinden aşağı paketin yarısı kadar sigaranın külünü öylece silkelemiştim bile.
"Bilmiyordum." dedi ağabeyimin sesi ensemde. Nereden bilecekti ki?
Yanaklarım yandı basılma duygusuyla ama nedense biri gelir mi diye tedbir almaya gerek duymamıştım. "Aramızda kalsın." Yandaki hasır sandalyeye oturdu. "Dert değil. Babamı mı bekliyorsun sen?" "Neyi beklediğimi bilmiyorum." Nefesi havada buhar oluşturuyordu. "Seninle ilgili değil, uzun zamandır geç geliyor." "Alınmadım zaten." "Ben içeri geçiyorum." dedi. Beni dinlemediğini düşünmüştüm.
İçeri geçip parfüm sıktım ve evin kapısı açıldı. Koridora çıktığımda babam elindeki dosya çantasını bırakıp şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu. "Sarp? Sen salı gelmeyecek miydin?" Yaklaştım. "Haklısın baba." Saate baktım. "Bugün çarşamba, 32 dakika önce evet salıydı." Babam hatasını fazla düzeltmeye çalışmadan geldi ve sarıldı. Sırtımı sıvazlayıp kravatını açtı. En ufak bir samimiyet bulamamak acıydı. Sanki yılda birkaç kez gördüğü oğlu değil de herhangi bir çocuktum. Yüzündeki şaşkınlık, yerini mesafeli bir tavra bıraktı. Bana her böyle bakışında ona annemi hatırlattığımı düşünüyordum. Sanki sadece annemin çocuğuydum. Bana karşı olan gamsız tavrını böyle açıklayabiliyordum. Benim için herhangi bir şey yapmaya gerek duymuyordu. Beş yıl boyunca ihtiyacımda olsa yanımda olmadığı için artık onsuz yaşamayı becerebilmiş olmam işine geliyor gibiydi. Babam sorumluluk sevmiyordu. Ağabeyim de onun gibiydi, bu yüzden onunla yaşamak babamı sıkmıyordu. Benimse annemi hatırlatıyor olmam babama sorumluluğun ötesinde bir yüktü belki de.
"Hakan odanı gösterdi değil mi?" "Evet baba." "İyi, bu arada dolabın rafları takılı değil onları da monte edersin sen." Yüzümden düşen bin parçaydı ama bakın ki yüzüme bakan bile yoktu. "Nasılsın Sarp?" dedi babam, salona geçtik. "İyiyim. Sen nasılsın, işlerin nasıl?" Güldü. "Yanımdan gitmek istemeyeceksin, rahat ol." Gülümsedim. "Okulu yarın mı hallederiz?" dedim. Ne de olsa bir öğrenciydim, bu benim kaçınılmaz önceliğimdi. "Diğer güne boşluğum var. Yarın tatil yap sen de. Yorgunsundur." Ayağa kalktım. "Evet, hatta yatsam iyi olur. İyi geceler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMAN
Short StoryBoşanmış ebeveynlerinin fırtınalı ilişkilerinin gölgesinde sığınacak bir arayan, sorumsuzluk timsali yetişkinlerin arasında kaybolmuş talihsiz bir gencin hikayesi. #aile #dram #kayıp #sigara #fedakarlık #yalnızlık #pişmanlık