Bölüm 3~

134 13 20
                                    

Selamm.

Sizlere bölüm sonunda zaten bir açıklama yapacağım o yüzden fazla tutmadan sizi bölümle buluşturuyorum...

~

Bölüm 3: Zaman donsa
*Keşke zaman burada donsa...*

Yemeğimi ne zaman bitirdiğim ve odama ne zaman çıktığım ile ilgili hiçbir fikrim yoktu.

Yarın okula gideceğim için çantamı hazırladım ve üzerime rahat birşeyler giyip balkonuma çıktım.

Salıncağıma oturdum ve sallandıkça çıkan gıcırtılı sesi ile hafif hafif sallanarak gözlerimi yumdum.

Esen hafif rüzgar saçlarımı uçuruyor ve uykumu getiriyordu. Kalkıp yatmaya gitmek şuan benim için fazlasıyla yorucu bir eylemdi.

Dalmak üzere olduğumu hissettiğim sırada yanımda bir kıpırtı hissettim. Gözlerimi bile açamıyordum ama kafam yana doğru devrildiğinde burnuma şuana kadar hiç koklamadığım bir erkek parfümü doldu.

Gözlerimi açmaya çalıştığım her saniye daha da uykunun içine gömülüyordum.

"Keşke zaman burada donsa." duyduğum son kelimeler de bundan ibaretti. Bilinç altımın ürettiği bir hayal de olabilirdi tüm bunlar.

Bir ara birinin kucağında taşındığımı hissettim. Ama uykum o kadar derindi ki bir yere yatırıldığımda tekrar dalmıştım.

~

"Uyan hadi eşek sıpası!" yüzümü yastığıma gömerek tekrar uykuya dalmaya çalışırken amcam saçlarımı karıştırarak uykumu açmıştı.

"Ama amca gitmek istemiyorum!" dedim mızmızlanarak. Yatakta oturur hale geldim ve amcama döndüm.

"Hımm..." amcam elini çenesine dayayarak düşünür gibi yaptı ve eş zamanlı olarak da parmaklarını şıklattı.

"Bir yerin kırılırsa okula gidemezsin!" kahkaha atarken amcamın da benden farkı yoktu.

"Peki bir yerim nasıl kırılır amca?" dedim sanki bilmiyor gibi yaparak.

"Üzerinden büyük bir hayvan geçerse, çatıdan düşersen-" kahkahalarım lafını keserken odamın kapısı açıldı ve babam içeri girdi.

"Sesiniz evin diğer ucundan duyuluyor, Lena sen de kalk geç kalırsın." dudaklarımı büzerek yataktan kalktım.

Yatağımı toplamaya koyulduğum sırada amcam ve babam odamdan çıkmıştı.

Üzerime kırmızı ince bir kazak ve siyah pantolonumu giyip saçlarımı açık bıraktım.

Makyaj yapmayı sevmediğim halde yüzümün canlı görünmesi için biraz çabaladım. Birkaç fıs parfüm sıkıp çantam, kot ceketim ve telefonumu alarak odamdan çıktım.

Herkes kahvaltıyı ettikten sonra işlerine giderken ben de evde kalanlarla vedalaşıp servise bindim.
Boş kalan cam kenarına oturdum ve telefonumun kilit ekranı ile boş boş bakıştım.

Yanağımın içini kemirerek ne yapacağımı düşündüğüm sırada servisin kapısı açıldı ve içeri şimdiye kadar yeni gördüğüm bir çocuk girdi.

Çocuk kelimelerle anlatılamayacak kadar yakışıklıydı.

Bütün dikkatler üzerindeyken koridorun başında durdu ve boş koltuk aramaya koyuldu.

Yanı boş olan tek ben olmasam da çantamı yanıma bırakarak yanımda oturma ihtimalini de ortadan kaldır-

Çocuk çantamı kucağıma bırakarak yanıma oturduğunda şok içinde onu izliyordum.

"Pardon, oturabilirsin demedim!" dedim sesimin kısık çıkması için çabalayarak.

Yüzünü önüne çevirdi ve dudaklarını birbirine bastırdı.

Yakışıklı olduğunu söylemiş miydim?

Bizene, Allah sahibine bağışlasın.

İçsesime hak vererek çocuğa döndüm.

Kafasını öndeki koltuğa yaslayarak bana çevirdi ve etkileyici bir gülümseme ile elini uzattı.

"Bora." kafamı onun yaptığı gibi öndeki koltuğa yaslayarak elini sıktım.

"Lena, ama hala yanıma oturabilirsin demedim." ikimiz de gülümsediğimiz sırada bizi bölen arka koltuktan bize doğru sarkan Ece olmuştu.

Sarı saçları Bora ile aramızda duvar gibi durmuştu ve kafası da Bora'ya dönüktü.

"Selam!" dedi heyecanla.

"Selam." Bora'nın sesi heyecanlı gelmiyordu.

"Lena rahatsız olmuş olabilir, istersen benim yanıma gelebilirsin?"

Kafamı kaldırarak başımı cama doğru çevirdim.

"Hayır ben yerimden memnunum."

"Anlıyorum. Belki yarın?" dedi ısrarla.

"Belki."

Ece geri çekildiğinde göz devirerek saçlarımı düzelttim.

Servis okulun bahçesine girdiğinde çantamı tek omzuma takarak herkes ile aynı anda ayağa kalktım.

Servisten inmek için herkes birbirini ezerken bu olanlara göz devirdim ve yavaş yavaş indim.

Dersin başlamasına daha olduğu için sınıfa girmek yerine her zaman oturduğum banka oturdum ve gözlerimi kapattım.

Güneş ışıkları göz kapaklarımda gezinirken derin bir nefes aldım.

Tam burada uyumak benim için çok tatlı bir uyku olabilirdi belki ama uykuya dalmadan önce banktan kalktım ve okula girdim.

Çağla gün boyunca eski sevgilisini keserken donuk bakışlarımla olayları izliyordum.

Bütün yorgunluğumla eve geldiğimde beni kapıda Yıldız karşıladı.

"Hoşgeldin Lena abla... eğer çok ödevin yoksa 10 dakikacık salıncağında sallanabilir miyiz?" Yanaklarından öptüm ve elinden tutarak merdivene yöneldim.

Sessizce odama çıktığımızda Yıldız odamın içindeki pufa oturdu ve benim hazırlanmamı bekledi.

Üzerime rahat kıyafetler giyip telefonumu da cebime attım.

Yıldız ile balkona çıktık ve salıncağa oturduk. Hava gün geçtikçe soğuyor ve bulutlanıyordu. Hırkama iyice sarındığım sırada yerden destek alarak sallandığım ayağıma birşey değdi.

Salıncağı durdurarak yerde duran şeye elimi uzattım.

Lazer?!

Yıldız bana dönmeden tekrar sallanırken elimdeki lazeri inceliyordum. Siyah lazerin üstüne birşey kazınmıştı ama okunabilir değildi.

Lazer yumruklarımın arasındayken bunun nereden düştüğünü düşünüyordum.

~

Selam canımcıklarım!

Bölümü geç attığımın farkındayım ve sizden çok özür dilerim.

Şöyle ki wattpad yeni bir güncelleme getirdi ve bu güncellemede de yeni özellikler geldi.

Ben wattpadde çevrimdışı okuyarak çevrimdışı halde kitap yazıyordum. Ama durumlar epey karıştı.

Geçen hafta da bölümü atacaktım ama Beyza abla karantina isimli kitabını final yaptı ve haftam bölümleri okumakla geçti.

Aranızdan kitabı okuyanlar da olduğu için bölümü atamadım.

Haftasonu fazladan bölüm de yazdım.

Sizleri çok seviyorum. ♡

Herbir gününüz sağlıklı geçsin.

FELENKOPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin