jisung, minho'yu kıyafetlerini, şarj aletini ve kulaklıklarını çantasına koyarken izliyordu.
"yani felix'te kalmaya mı gidiyorsun? nerede oturduğunu biliyor musun? hyunjin'e bu gece koltukta yatacağını söylerken şaka yaptığımı anlamamış mıydın?" jisung, minho'ya soru sormaya devam etti.
büyük olan iç çekti. "evet, biliyorum. bana adresi verdi ve yirmi dakika içinde orada olmalıyım, bu yüzden gitmeliyim. hyunjin kanepede uyumayı tercih ettiğini söyledi. görünüşe göre horluyorsun. bye jisung!" minho çantasını alarak odadan çıkarken arkasında sinirli bir sincap bırakmıştı.
---bir süre sonra---
minho, felix'in evinin kapısını çalmadan önce derin bir nefes aldı. ev düşündüğünden daha büyüktü, bu minho'nun içinde panik yaşamasına sebep olmuştu. ya felix insanları kullanıp kenara atan korkutucu ve zengin biriyseydi?
mantıklı değildi. felix çok tatlı ve nazikti. aynı zamanda eğlenceliydide. evet, görünüşü biraz korkutucu olabilirdi. her ne kadar az konuşmuş olsalarda hyunjin ve jisung'dan onun bir sineğe bile zarar vermeyeceğini biliyordu.
düşüncelerinden kurtulmasını sağlayan şey, birinin kapıyı hızlıca açması oldu. "minho! içeri gel! gel, gel!!" felix heyecanla konuştu, minho yeni arkadaşının derin sesini duyunca şaşırmıştı.
minho, elindeki küçük çantasıyla dikkatlice içeri girdi, ayakkabılarını çıkardı ve kapıyı kapattı. evin girişi güzeldi. koyu renkli meşeden masanın üstünde mavi vazo ve lila çiçekler vardı, duvarlar beyaz ve görkemliydi.
"bu taraftan, minmin!" felix, büyük olanın ilgisini çekmek için bağırdı. "geliyorum, lix" dedi felix'in arkasından yürürken. sarışın çocukla beraber odaya girdiğinde, peluş hayvanlarla birlikte battaniye, yastık ve tonlarca abur cubur olduğunu gördü.
minho, küçük olana bakmadan önce gülümsedi. "bunu gerçekten yaptın mı?" çantasını yavaşça yere koyarken sordu. felix heyecanla başını salladı. "o zaman hadi başlayalım~"