(bu bölümün başında tecavüze teşebbüs vardır ancak gerçek gerçek bir tecavüz yoktur.)
felix minho'ya baktı, battaniyeye sarılmış bir şekilde telefonunda oyun oynuyordu. çocuk gülümsedi. "hemen döneceğim, kedicik. kapıda kimin olduğuna bakacağım." felix, kaleden çıkmadan önce minho'nun saçlarını karıştırarak mırıldandı.
hızlıca mutfağa koştu ve küçük bir cep bıçağı alarak arka cebine yerleştirdi. felix ön kapıya koştu ve delikten baktı. kapıdaki hyunjin'di. felix iç çekti ve yavaşça kapıyı açtı. "evet, hyunjin?"
hyunjin sinirli görünüyordu. fazla sinirli. sanki her an ona varabilirmiş gibiydi. hyunjin, tek kelime bile etmeden kapıyı ittirdi ve felix'in bileğini sıkıca kavradı. "ah- hyunjin neler oluyor!" diye bağırdı felix. hyunjin, gözlerini devirerek felix'in sırtını duvara yasladı. felix bağırdı, kalp atışları fazla hızlanmıştı. küçük olan kaçmaya çalışırken hyunjin dudaklarını sertçe onunkilere bastırdı.
hyunjin hafifçe inleyerek felix'i yatak odasına sürüklemeye başladı. felix çığlık atarak yardım istiyordu. içeri girdikten sonra hyunjin kapıyı kapatarak kilitledi ve felix'i yatağa yatırdı.
---
minho arkadaşının çığlıklarını dinlerken ağlıyordu. burada öylece oturamazdı. güçsüz ve hassas olabilirdi ama öylece oturup derin şeyler hissettiği kişinin incinmesin izleyemezdi. kaleden çıkıp hızlıca mutfağa koştu.
dolaplara bakarken metal bir tava buldu. harika, diye düşündü minho. sadece bir sorun vardı. hyunjin'in felix'i nereye sürüklediğini bilmiyordu. minho, çığlık seslerini takip etmeye başlamadan önce derin bir nefes aldı.
kilitli olan odayı buldu. minho çığlıkları ve yardım isteme seslerini duyuyordu. felix'ten geliyordu. sinir minho'nun vücuduna yayılmaya başlamıştı. kapıyı tekmeleyerek kilidi kırdığında, ikisinin hâlâ giyinik olduğunu ve hyunjin'in sadece felix'i tuttuğunu gördüğünde tanrı'ya teşekkürlerini sunmuştu.
minho sessizce hırladı ve hızlıca hyunjin'in yanına gidip tavayla kafasına vurarak onu etkisiz hale getirdi. felix hızlıca yataktan kalktı ve minho'nun arkasına koştu. büyük olan orada durarak hâlâ canlı görünen hyunjin'in bedenine bakıyordu.
"te-teşekkür ederim.." dedi felix. minho elindeki tavayı bırakarak ona döndü ve kemiklerini kıracak kadar sıkı şekilde sarılmaya başladı. "aman tanrım.. i-iyi misin? gel polisi arayalım.." dedi minho. felix'in sırtına çıkmasına izin verdi ve onu dikkatlice oturma odasına indirdi.
polisi aradılar, hyunjin tecavüze teşebbüs nedeniyle tutuklandı. minho ve jisung, o gece felix'in evinde kaldılar. hiçkimse yalnız kalmak istemediği için aynı odada kalmaya karar verdiler. minho ve felix kalelerinde uyurken; jisung koltukta uyudu.
felix uyandığında saat iki kırk üçtü. minho'ya baktığında kendi saçlarını çekiştirerek kulaklarını kapatmaya çalıştığını, 'lütfen kes şunu' ve 'acıtıyor' gibi şeyler mırıldandığını duydu. bu onda panik etkisi yaratmıştı. hızla oturur pozisyona geldi ve minho'yu kucağına çekti. "minho uyan.." diye fısıldayarak bağırdı, jisung'un uyanmasını istemiyordu.
minho derin bir nefes alarak gözlerini açtı ve felix'inkilerle buluşturdu. "sorun ne, kedicik?" diye sordu felix, minho'nun saçlarını okşarken. "b-ben.. bilmiyorum.." minho gözlerini felix'in göğsüne çevirirken mırıldandı.
felix yumuşakça gülümseyerek tekrar yattı ama bu sefer yanında minho vardı. "sorun yok, dostum.. şu an iyiyiz. bir daha kimse bize zarar vermeyecek." felix, minho'nun yanağına yumuşak bir öpücük kondurdu ve büyük olanın kızarmasına neden oldu.
neyse ki içeri karanlık olduğu için felix onu göremiyordu. ikisi birbirlerinin sıcaklıklarının tadını çıkararak yavaşça uykuya daldılar.
...
felix: bir daha kimse bize zarar vermeyecek
hyunjin: 🖕