GERÇEK Mİ, HAYAL Mİ?

197 10 0
                                    

Cemile, yavaşça gözlerini araladı. Ayılmaya başladıkça başı ağırıyordu. Elini başına götürünce kanadığını farketti.

-"Ne oldu bana? Burası neresi?"

-"Heh uyandın mı güzel kızım. Aklımı aldın aman be Cemile. Hazır yün ipliklerinin arasında baygın bulduk seni. Başını nereye çarptın hiç bilemiyorum ama kanıyor, elleme."

Bunları duyar duymaz az önce Ali'yi gördüğü yere gitmek için Cemile hızla yerinden kalktı. Oraya vardığında hiçbir iz yoktu. Sonra kendi düştüğü yere baktı. Etrafta iplik yoktu. Onun olduğu kısımdaki makinanın köşesinde hafif kan lekesi gördü. Kendi kanı olduğu belliydi. Bulunduğu yerden az ilerde iplik birikintisi gördü. Kafasındaki şüphe bir an olsun durmuyordu. Oraya kadar nasıl gitti? Eğer o gerçekten Ali ise bu nasıl olabilirdi? Ve daha nice sorular... Hasefe ve fabrika görevlisi hızla Cemile'nin peşinden gelmiştir. Cemile'nin davranışlarına ikisi de anlam veremez. Aksine korkarlar.

-"Cemile, iyi misin gayrı? Korkutuyorsun beni."

-"Ha bir şey yok anne. Eşyam falan düşmüş mü diye kontrol edeyim dedim sadece. Hadi gidelim. Benim dinlenmem gerek."

-"İyi gidelim o vakit."

Yol boyu Cemile hâlâ gerçeklik arıyordu olanlarda. Ayrıca bugün yaşadığı ikinci trajediydi. Birini daha kaldıramazdı. Bu yüzden eve gidip dinlenmeyi planlıyordu. Eve vardıklarında Cemile çantasını bırakıyorken telefon çaldı. Hasefe açtı ikinci çalışında.

-"Alo. Kimsiniz? ... Haa Arif oğlum. (Cemile'ye döner. Telefonu vereyim mi diye sorma anlamında işaret yapar. Cemile de hayır anlamında kafasını sallar.) Cemile bugün atölyeye geçemeyecek. ... Yok yok durumu iyi sadece biraz daha dinlenmek istiyormuş. ... Tamam oğlum müsait olunca aramasını söylerim. Hadi Allah'a emanet. Görüşürüz." Dedikten sonra telefonu kapattı. Cemile kaşlarını çatarak,

-"Ne için aramış? Önemli bir şey mi?"

-"Yok yok nasıl olduğunu sordu sadece."

-"Ben onu yarın ararım. Şimdi uyumak istiyorum. Başıma da ben yara bandı takarım."

Cemile çekmeceden ilkyardım kutusunu aldı ve ağır adımlarla odasına geçti. Aynanın karşısında alnını temizlerken şu saate kadar yaşadıklarını düşündü. Tuğrul denen adam ve ardından Ali... Cemile Tuğrul'dan korkmuyordu ama Ali nasıl gelebilmişti? Tüm olasılıkları kafasında düşündü ama hiçbir şey bulamadı. Tekrar nasıl dirilebilirdi? O zamandan sonra denizi karış karış arayıp bulamamışlardı peki ama şimdi? Cemile o kadar karmaşık bir girdaba girmişti ki hayal olduğunu düşünmekten başka şansı yoktu. Alnına yara bandını takıp yatağının üzerine uzandı. Gözleri erken kalkmaktan gözleri yorgundu zaten. Kafasını yastığa koyduğu gibi uyudu.

Saat akşam 6 civarı olmuştu. Gelen tabak sesleriyle Cemile gözlerini araladı. Salona geçtiğinde sofranın hazır olduğunu gördü. Osman annesini görünce sofraya geçmesini söyledi. Cemile sandalyesine otururken,

-"Hayırdır hangi dağda kurt öldü de evimin erkekleri yemek hazırlıyorlar?"

-"Ne yani sofra hazırlamak için illâ bir neden mi olması lazım?" Dedi Mete.

-"Söz konusu benim çocuklarım olunca öyle oluyor. Bir haber mi var?"

Osman annesinin tabağına yemek doldururken;

-"Hayır anne. Hiçbir haberimiz yok. Varsa haber sende var. Sen gündüz vakitleri uyumazdın. İyi misin?"

-"İyiyim ben iyiyim. Babaannenizle ilk fabrikaya gitmek zor olurdu hasta hem de. Kendimle sürükleyemezdim. O yüzden önce oraya baktım sonra yakın olana beraber gittik. Yoruldum öyle geldim uyudum. Bir şey yok. Neyse mis gibi sofra hazırlamışsınız. Hadi oturun da yiyelim.

Öyle Bir Geçer Zaman KiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin