Sanki bir cadde üzerinde fırtınaya direnen fidan gibiydim. Etrafimdaki insanlar sağa sola kostururken hiçbir şey yapamaz durumdaydım. Ya da fırtınaya direnememekten daha çok direnmek zorunda hissetmiyordum. Az buz değil, ağaç olabilecek kıvama yaklasmistim. Ama ne olacaktı? Ağaç olsam ne olacaktı? Kime ne yararim dokunacakti? Asıl soru, ağaç olmamı zorunlu kılan neydi? Sonra durdum, kollarımı fırtınaya dogru en sevdiklerimi kucaklarcasina açtım. Enime, boyuma direnmiyordum artık fırtınaya. Kapılıp gitme taraftariydim. Kurtulmak çözüm sayılmazdı elbette. Mutlu son yazamadim öyküme, ama mutsuz bir sonda değildi. Belirsizliğe alismistim, ağaç olmak için savasirken agac olmanın bana ne kazandiracagini düşünmediğimi fark ettim. Ağaç olmak için belirsiz bir savaş icerisindeydim. Ve yorulmustum. Fırtınanın sogugunda kapılıp giderken, öyküsünü belirsiz bir fırtınaya teslim eden fidandim. Fidanda degildim artık. Belirsizlik ben olmuştum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir terkedilişin buruklugu*
Короткий рассказBen kurgulayamam. Hislerime, duygularıma yön veremem. Kısanın en uzunu, uzunun en kısası. Arzu ederseniz, yazıya dökmek isteyip de asla cesaret edememiş ve kendini her yazdığında ezik hisseden o kızın buruklugunu sunacağım. Benimle kalın.