Elimde bir tabela taşımayı veya başımın üstüne bir yazı yapıştırmayı düşünüyorum. "YASTIK DEĞİLDİR! DÜŞMEYİNİZ!" Bence gayet açık ve netti. Anlaması ve görmesi kolay. Değil mi ama!?
Hem söylenip hem de arada küfrederek üstümdeki kişiyi itmeyi başardım. Oturduğum yerde ona döndüm. Bu, kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, beyaz tenli, gri tişört ve kot pantolon giymiş, gözleri ise elini atacak bir şey ararmış gibi fıldır fıldır bakan bir çocuktu. Muhtemelen aynı yaştaydık. Ya nereye düştüğünün farkında değildi ya da tamamen sıyırmıştı çünkü yüzünde kocaman bir sırıtma vardı. Ayağa kalkıp üstünü başını silkelemeye başladı.
"Gerçekten çok özür dilerim. Düşmek beklediğim bir şeydi ama üzerine düşmek benim fikrim değildi. Emin ol."
İlk kez kafasını kaldırıp bana baktı. Bir an şaşırmış gibi bakakaldı ama kendini hemen topladı ve hâlâ yerde olan bana kalkmam için elini uzattı. Başımı iki yana salladım.
"Sağol ama ben hallederim." diyerek tek hamlede ayaklandım. O da tepki vermedi. Karşı karşıya geldiğimizde kısa olduğunu fark ettim. Yani hemen hemen benimle aynı boydaydı. Bu da onun kısa sayılmasına neden oluyordu. Tekrar elini uzattı.
"Ben James. James Alexander. Hermes meleziyim."
Bir saniyelik duraksama sonrası elini sıktım.
"Aqua."
Elimi sıktıktan sonra elini geri çekmedi. Elimi sıkıca tutup kolumun iç tarafını kendine çevirdi.
"Yazıların ne anlama geldiği hakkında bir fikrim yok ama bunun Poseidon'un sembolü olduğuna eminim."
Kaşlarımı çattım ve elimi onunkinden kurtardım.
"Tanrı ebeveynimin kim olduğunu söylemek isteseydim söylerdim."
Omuz silkti. "Babamdan ben de çok hoşlanmam. Sonuçta daha önce görmediğim biri. Onu sevmem imkansız ama... Bu onun oğlu olduğum gerçeğini değiştirmiyor."
Gözlerimi devirdim. "Ne yazık ki."
Benim kızgın olduğumu anlamıştı sanırım çünkü daha fazla konuşmadı. Gerçi ben neredeyse her zaman kızgındım. Neden dersek: tepenize aniden biri inerse siz de sakin kalamazsınız. Cidden. Ama! Maalesef merak öfkeden üstün geldi. İkimiz için de.
"Neden buradasın?"
"Aniden üzerime düşen sensin. Asıl sen neden buradasın?"
"İlk ben sordum."
"Bu, cevap vermemi sağlamayacak."
Omuz silkti. "Senin tavrın da benim cevap vermemi sağlamayacak."
Sinirle ofladım. O sırada Kronos araya girmeyi tercih etti. "Ne kadar sinir bozucu bir melez!"
"Değil mi ya?"
"Aynı senin gibi."
Her an her durumda sizi gıcık edecek bir titan herkese lazım. Benimki satılık, isteyen var mı?
Dikkatimi tekrar James'e verdim ve onu incelemeye başladım. Kampta gördüğüm Hermes melezlerine benziyordu. Gözleri yaramazlık yapmaya hazır çocuklar gibi parlaktı. Çoğunlukla gülümsemeyi seven biri gibiydi ama şu anda yüzünde kararlılık ifadesi vardı. Ben ne kadar inat edersem o daha fazlasını yapacaktı. Belki sabırlı bir melezdi bilmiyordum ama bendeki DEHB kimsede yoktu. Sabır ve ben fazla ayrı şeylerdik.
Ofladım. "Kendi isteğim dışında buradayım."
"Şansa bak! Ben de!! Zaten buraya kendi rızasıyla gelecek birisini tanımıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAOS GÜNLÜĞÜ (TAMAMLANDI)
FanfictionBir melez. Kaos'a düşmüş ve oradan sağ çıkmış tek melez. O, Poseidon'un kızı Aquamarine Carson. Dostları onu unutmuş, annesi onu hatırlamıyor. Hatırlayanların aklında ise bir hain olduğu kalmış. Oysa o, suçsuz biri. Sadece yanlış anlaşılmış. Yoksa...