"Sen tamamen delirmiş durumdasın!"
Bu, bana destek olması gerekirken sinirimi bozan Kronos'tan başkası değildi.
"Yardım ve duygusal destek için çok teşekkürler! Sen olmasan kimse bana deli olduğumu söylemezdi!"
Ofladı. "Karşındaki kısmen kolayca alt ettiğin Krios falan değil. Karşındaki, babanı ve her Poseidon melezini öldürmeye gücü yetecek Polibot."
Gözlerimi devirdim. "Ama ben de sıradan bir melez değilim sonuçta."
"Fark etmez. Senin hakkında her şeyi bilir. Amacı seni yok etmek, öldürmek. Zayıf yönlerini, korkularını, güçlerini, zaaflarını biliyor. O da onun yeteneği. Düşün biraz! Seninle ilk defa karşılaştı ama denizkızı olduğunu bildi, değil mi?"
Pekala korkmaya başlamıştım.
"Eee, o zaman ne yapacağım?"
"Haha! Bunu ona meydan okumadan önce düşünmen lazımdı. Yapacağın tek şey ölmemek."
"Ölsem de bir şey olmaz ki!"
"Daha önce bir gigant seni öldürmedi. Ya bu sefer geri gelmezsen."
"Tam. Anlamıyla. Batırdım."
"Evet, öyle yaptın."
Konuşmamız böyle sonlandı. Polibot ile aramızda biraz mesafe bırakarak daireler çiziyorduk. Normalde ilk saldıran ben olurdum ama bu sefer bunu değiştirmeye karar verdim. O benim hakkımda her şeyi biliyordu demek ki ama benim bildiğim bir şey yoktu. Ne kadar güçlüydü? Neler yapabilirdi? Elindeki üç dişli yaba neden pis su yeşili renkteydi? Saçma belki ama en çok ilgimi çeken şey sonuncuydu. Ölme ihtimalimden korkuyordum, evet, ama bu bana uzun süredir hissetmediğim hoş bir his de veriyordu.
Polibot sonunda atağa geçti. Hızlıydı, çevikti, yabayı oldukça iyi kullanıyordu. Karşı hamle yapmaya fırsat bile bulamıyordum. Yapabildiğim tek şey gerileyerek savunma hamleleri yapmaktı. Ve gerilediğim sürece de ona saldırmam veya avantajlı bir hale geçmem imkansızdı. Benim de onu gerilemeye zorlamam gerekiyordu. Bunun için mesafeye ihtiyacım vardı.
Yabasını tekrar havaya kaldırdığı anda geriye doğru arka arkaya üç parande attım. Tekrar ayaklarımın üstüne inip kılıcımı kaldırdım. Ve bunu elimdeki kılıçla yaptım. Kolay değildi yani. Tam bunun için kendimi sessizce kutlayacakken sol omzumda inanılmaz bir acı ve yanma hissi vurdu. İnleyerek baktım ve küçük nokta gibi bir şeyden dumanlar çıktığını ve dumanların da berbat koktuğunu fark ettim. Yüzümde büyük bir şaşkınlık ve soru ifadesi vardı sanırım çünkü Polibot gülmeye başladı.
"Sanırım seni şaşırttım melez! Poseidon yabası sayesinde güçlenip denizleri kontrol ediyor olabilir ama benimkisi de seni acılar içinde kıvrandırıp öldürecek bir zehir üretiyor. Bir sürü suyu, gölü, nehri bununla yol ettim. Acaba bunun kanına ne etkisi olacak!?"
Kendimi çok büyük bir rezaletin içine sokmuştum ve kurtulmanın tek yolu da ölmeyeceğimi umarak tüm gücümle savaşmaktı. James'i tamamen unutmuş durumdaydım. Onun orada olduğunu unutmak belki de hayatımda en çok pişman olduğum şeylerden biriydi.
Polibot'un yakınımda olması bir şekilde beni etkiliyordu. Kendimi daha güçsüz ve yorgun hissediyordum. Sırıttı.
"Burası sana göre değil ufaklık. Senin ait olduğun yer deniz, okyanus. Ama! Ben suda güçlü olmak dışında diğer yerlerde zayıf düşmüyorum neyse ki! Sana göre çok avantajlıyım. Poseidon kızının öldüğünü öğrenince delirecek! Bunu yapanın ben olduğumu gördüğünde ise çılgına dönecek!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAOS GÜNLÜĞÜ (TAMAMLANDI)
FanficBir melez. Kaos'a düşmüş ve oradan sağ çıkmış tek melez. O, Poseidon'un kızı Aquamarine Carson. Dostları onu unutmuş, annesi onu hatırlamıyor. Hatırlayanların aklında ise bir hain olduğu kalmış. Oysa o, suçsuz biri. Sadece yanlış anlaşılmış. Yoksa...