Yabancı bir tavan.
"... Ah?"
Mecazi bir ifade değil, gerçekten tanımadığım yabancı bir tavan. Yaşadığım süre boyunca ilk kez gördüğüm bir tavan.
"Ahhh! Bu ne yahu, neler oluyor allah aşkına!"
5 saniye falan öylece durduktan sonra, çok geç kendime gelip aniden yerimden kalktım.
"Bu da ne, burası neresi?"
Öylece odanın içinde dönüp durdum ama oraya da baksam buraya da baksam burası 21 yıl boyunca benimle ağlayıp benimle gülen, alışkın olduğum odam değildi.
Zümrüt renkte antika desenli duvar kağıdı, kesilmiş dilimler gibi dizayn edilmiş zemin. Büyük pencereden parlak güneş ışıkları gelmekteydi, tavan ya da pencere gibi parçaların oymaları güzel görünüyordu. Odayı dolduran mobilyalara kadar her şey görkemliydi, hatta aralarında altın ya da zümrütten yapılmış süs eşyaları bile vardı.
"Rüya... mı acaba?"
Ne yapacağımı bilemez bir halde yanağımı çimdikledim ama gerçekte hissettiğim acı asla hayal değildi. En sert şekilde yanağıma tokat atmayı denedim ama daha da güçlenen acı bunun gerçek olduğunu bir kez daha kanıtladı.
"Odam da değil, rüya da. O zaman ben neden buradayım? Kaçırıldım mı yoksa?! Ama kaçıran kişi beni neden kaçırıp böyle bir odaya bıraksın ki? Ha, hayır, mantıklı düşün, mantıklı.......
"... Ahh! mantıklı bir şekilde düşünebiliyor musun ki sanki! birdenbire böyle bir yerde uyandın!"
Öylece oturamıyordum ve en sonunda oturduğum yerden havayı tekmeleyerek kalktım. Ayrıca o an gözyaşlarım görüş alanımı kapattı, gözlerim karardı ve olduğum yere bayıldım.
---
Birkaç kere kusacak gibi olduktan sonra biraz kendime gelip "ah ah" diye acı dolu bir ses çıkardım.
"Kansızlık mı acaba? Hayır, aniden neden? Düne kadar böyle olmuyordu."
Bu sorun da önemliydi ama önce şu durumu kavramak daha acildi. Görüşüm biraz daha düzelince etrafa tekrar baktım. Şöyle tekrar bi bakınca, daha önce gitmemeye karar verdiğim Avrupanın bi eyaleti gibiydi.
"Bir saniye, burası Versay mı?"
Biraz eski zamanların izini taşıyan güzel bir şekilde düzenlenmiş olan oda; müze gibiydi, bizim evi üçe katlayacak kadar geniş ve büyüktü. Karşımdaki duvarda, başka odaya bağlı küçük iki tane kapı, pencerenin ters yönünde de koridora gidilebilen büyük bir kapı vardı.Ayrıca, burada endişelenmeye başlamıştım. Bu garip odayı biraz daha mı gezsem yoksa dışarı mı çıksam diye düşünüyordum...
Aslında az önce attığım korkunç çığlığa rağmen kimsenin gelmemesine bakılırsa burada yalnız olabilirim diye düşündüm. Yine de bir kere daha gözlerimi kapatıp çevredeki seslere odaklandım.
Tik tak tik tak tik tak
Cik cik cik
Saatin tik tak ve kuşların cik cik sesleri dışında, İnsana dair tek bir ses bulamadım.
Beni kaçıranlarla karşılaşmayacak olmamı bilmenin rahatlığıyla, bu anlayamadığım yerde tek başıma olduğum gerçeğinin tedirginliğini yaşıyordum. Hissettiğim bu iki duygunun karmaşasıyla ellerim titremeye başladı. Fakat yatakta oturup korkudan tir tir titreme gibi bir niyetim de yoktu. En sonunda bu garip odayı biraz daha gezip dışarı çıkmaya karar vererek ilk odanın kapısını açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CECIL (세실)
FantasiBir gün aniden ablasından ödünç alıp okuduğu ruh değiştirme konulu BL romanının "Cecil" dünyasına düşen Siwoo. Kimsenin olmadığı boş ve büyük bir konakta tek başına yaşamanın yollarını ararken, kitap aracılığıyla ruhlarla başa çıkabilme gücünün old...