denizin mavisiyle parlayan eşsiz gülümsemen görmek istediğim tek manzara

58 7 2
                                    

Deniz fenerine, çakıl taşlarıyla dolu olan yolla tırmanılan tepeyi ve sadece köşesi görünen kırmızı balıkçının dükkanı da eklendikten sonra kafamı ödevimden kaldırıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Deniz fenerine, çakıl taşlarıyla dolu olan yolla tırmanılan tepeyi ve sadece köşesi görünen kırmızı balıkçının dükkanı da eklendikten sonra kafamı ödevimden kaldırıyorum. Jeongin birkaç metre uzağımda, başımda dikiliyor diye kızdığımdan beri sessiz. Rüzgar paltosunu ve saçlarını dans ettirirken o rüzgarın kendisine dokunmasından oldukça memnun bir şekilde gülümsüyor. İstasyonda buluşup trene bindiğinizden ve bu küçük sahil kasabasına geldiğimizden beri ağzı kulaklarında. Başkentte okumaya başladığımızdan beri ikimiz de denize hasret kalmış gibiyiz. Büyüdüğümüz sahil kasabası yüzünden dalga sesleri hayatımın fon müziği gibi.

Kafamı önüme çevirip ödevime odaklanıyorum. Portfolyo neredeyse hazır. Son manzara resmi tamamlandığında rüzgarın artan dansı yüzünden aceleyle kağıtları toparlayıp resim çantasına koyuyorum. Eşyalarımı topluyorum ama oturduğum yerden kalkmadan Jeongin'e bakıyorum. Çoktan bakışlarını bana çevirmiş. Gözlerimiz buluşunca bana doğru adımlıyor. "Bitti mi?"

"Evet." Yanıma oturuyor, rüzgarın saçlarımı tarayışını izliyor. "Benimle geldiğin için teşekkür ederim." Gülümseyip kafa sallıyor, sıkıntı olmadığını söylüyor.

"Ben de deniz havasını özlemiştim. Biliyor musun..." Son iki kelimeyi heyecanla söylerken dalgalara dönüyor. "... küçükken okumayı ilk öğrendiğim zaman, annem bana mavi renkli bir çocuk kitabı almıştı. İçinde tek bir öykü vardı. Yıllardır denize yakın yaşayan yaşlı bir kadının torunlarına denizin masallarını anlattığı bir kitaptı. O zamanlar dalgaların sesinden ve yüzmekten çok korkardım ama o kitabı okuduktan sonra denizi ve dalgaları sevmeye başlamıştım."

"Ne gibi masallar anlatıyordu yaşlı kadın?"

"Denizkızları, korsanlar ya da balıklarla ilgili şeylerdi i."

Kafamı maviye çeviriyorum. "Ben o zamanlar denizkızlarından korkardım."

Şaşkınlıkla haykırıyor. "Neden?"

"Annemin ansiklopedilerinden resimli olan sayfaları okurken denizkızılarını canavar gibi çizdiklerini görmüştüm. Tanımında denizcileri şarkı söyleyerek kandıran kötü yaratıklar olduğunu söylüyordu. "

"Hayır değiller!" Yakarışına gülüyorum. "Bunu bilemeyiz ve zaten gerçek değiller."

Dudaklarını büzüyor, dediklerini umursamıyorum ifadesini takınıyor. Yarım dakika sessiz geçiyor, rüzgar da her saniye şiddetleniyor.

"Yuong, denizi seviyorsun ama neden orada ölmeyi denedin?" Sesi rüzgara ve dalgalara karışsa da dediklerini net duyuyorum. Geç nefes almaya başlıyorum. Neyden bahsettiğini anlıyorum ve anladığımı biliyor. Yüzüne bakıyorum, gülümsemiyor. Bazen bu ve buna benzer soruları sorar sormaz duraksar ve söylediği şeyi unutmamı ister. Ama bugün böyle bir şey yapmayacağını hissediyorum.

Kafamı denize çeviriyorum. Vicdan azabı duyuyorum. Pişmanlıkla kendimden nefret ediyorum. Gözlerimin önünde beliren küçüklüğüm ve gençliğim ona hak vermemi isteyince tüm bu pişmanlığı unutup kendimi savunmaya hazırlanıyorum. Ama tekrar ona döndüğümde söyleyeceğim tüm bahanelerin anlamsız olduğunu biliyorum.

"Özür dilerim." Yutkunuyorum. "Bunların hiçbirine tanık olmamalıydın, sen..."

"Sorun bu değil!" Sözümü kesip bana dönüyor. Konuşmadan önce duraksıyor. Elleriyle yüzümü kavrıyor, ellerinin yarısı kazağının uçlarıyla örtülü. "Öğrenmek istediğim şey bunların nedeni bile değil. Neler yaşadığını belki de tam olarak bilmiyorum ama..." Derin bir nefes veriyor. Gözleri dolmaya başlıyor.

"Kaçınılmaz bir sorumluluk duygusu hissettim, intiharını engelledikten sonra. Her defasında..." Tekrar derin bir nefes veriyor. Burnunun ucu ve gözleri kızarıyor. Benim de burnuma ağlamadan önceki o acı sızı yerleşiyor.

"Tekrar deneyeceğini ve bunu sadece benim bileceğimi düşündükçe endişe duyacaktım."

"Sana benim için endişelenmeni söyleyen kimdi?" Öfkeli sesime şaşırıyor. Öfkeyle karşılık vermeden önce yanaklarımı okşuyor. "Peki ne yapsaydım? Bana her defasında söz verdin! Ama tekrar denedin!"Yanaklarımdaki ellerini itip ayağa kalkıyorum.

"Peki ben ne yapsaydım?! Zaten sözde yaşarken ölüyordum! Jeongin... Ben ölüyordum! Bedenim ölümle yüzleşmeden çok önce ben öldüm! Her şeyi zorunluluk olarak görmeye başladım, hiçbir şey yapacak gücüm yoktu. Sustum. Öyle ki bazı günler tek bir kelime bile etmiyordum." Nefes nefes yumruklarımı sıkarak ayağa kalkan Jeongin'e bakıyorum. Tüm bu tartışmada haksız olan ben olsam da sonuna kadar haklı olduğumu iddia etmek istiyorum.

"Yuong..." Rüzgara karşı ayakta durmaya çalışırken yumuşak sesini dinliyorum. "En son verdiğin söz gerçek bir söz müydü? Dört yıldır denemedin, değil mi? Sadece bana bunları söylesen olmaz mı?" Gözyaşları yanaklarından süzülüyor. "Bu kadar zorsa..." Sesini yükseltiyor. "Bu kadar zorsa neden yardım istemedin? Hayatına kimseyi almadın, kimseyle yakın olmadın! Beni daha da endişelendirdin! Bunun sebebi neydi? Kimseyi ihtiyaç duymadığın için mi?" Kafamı gökyüzüne kaldırıp  rüzgarı ve yağmuru yüzümde hissediyorum. "Yoksa zaten tekrar deneyeceğin ve kimsenin bunu bilmesini istemediğin için mi? Yoksa korkuyor musun? Neyden korkuyorsun? Beden sana yaklaşmama izin vermiyorsun? Ama neden... "

Yüzü gözyaşlarıyla doluyken yaklaşıyor. "Neden yanında kalmama izin veriyorsun?" Yağmurun altında bu soruya cevap vermem için saatlerce bekleyebilirmiş gibi büyük bir kararlılıkla bakıyor.

Ölüme yaklaştıkça korktum.
Sana baktıkça yaşamak istedim.
Ama sen ışıltının sahte olduğunu söyledin.
Sonra bana gerçek kendini gösterdin.
Hayattan, dünyadan nefret ettim.
Kendimden daha çok nefret ettim.
Yaşadıklarımın yaşadıklarına kıyasla bir hiç olduğunu gördüm.
Sen bana kalbini açtın.
Ben kalbini kendi isteğinle saklayacağını umarak sana gülümsedim.
Nefes almaya karar verdiğim zaman bile korkarak yaşamaya devam ettim.
Çünkü hislerimi öğrendiğinde tekrar yalnız kalmaktan korktum.

Düşüncelerimden dudaklarından bıçakla kesilmiş gibi çıkan sözcükle sıyrılıyorum: "Boşversene."

Yerdeki çantalarımı toparlıyor, gözyaşlarını çoktan kurulamış ama yağmur damlaları onların yerini almış. Yüzüme bakmadan bileğimi kavrıyor. Yavaş ama acele adımlarla beni istasyona çekiştiriyor.

 Yavaş ama acele adımlarla beni istasyona çekiştiriyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
rüzgar olmalı, rüzgar olmalı⋆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin