Multimedya: Oğuz VURAL
Yarım saati aşkın süredir burada bekliyorduk. Adam gittikten sonra kimse gelmemişti. Odadaki herkes bir şekilde burada oluşunu kabullenmişe benziyordu ya da kabullenmek zorunda olduğunun farkındaydı. Hira'ya döndüm. O da bana bakıyordu. Her şey iyi olacak dercesine gülümsedim o da elimi tuttu. Bana güveniyordu bende ona . Çünkü burada birbirimizden başka kimseyi tanımıyorduk. Bu durum daha nereye kadar gidecekti bilmiyorum ama buna son vermek istiyordum.
"ee madem bir süre buradayız birbirimizi tanıyalım"
Güzel bir başlangıç yaptım bence. Esmer olan çocuk yine sinirle sandalyeye tekme attı. Ya ne yaptı sana o sandalye, sandalye sevmiyordu herhalde. Bağırarak iç sesimi böldü
"Bir süre burada falan değiliz tamam mı bakın ben buradan çıkıp gideceğim siz ne yaparsanız yapın"
Tam ağzımı açıp cevap verecekken yaşlı adamın sesi odaya doldu.
"Esyaları kırıp dökmek bir işe yaramaz genç adam ama çok sıkıldıysan istersen gözden kaybolabilirsin nasıl olsa hep yaptığın şey".
Ses kesildikten sonra esmere döndüm. Suratı bembeyaz olmuştu. Sessizce gidip yerine oturdu. Sarı çocuğun yanında duran kısa kıvırcık saçlı yapılı çocuk söze girdi
"Kimse burada olmak istemiyor ama adam yarın açıklama yapacağım dedi o zamana kadar eşyaları tekmeleyeceğimize (sana dedi esmer üzerine alın) birbirimizi tanımak daha mantıklı. Kaan ben."
Sonunda hemfikir olduğum biri çıkmıştı
"Bende Sena sana katılıyorum"
Hira'ya döndüm hala ellerine bakıyordu. omzuna tutmam ile irkildi
"Hadi sende kendini tanıt onlara"
"Sen beni tanıyorsun zaten Sena, diğerlerini istemiyorum
Esmer olan lafa girip
"Burada kimse birbirine bayılmıyor .Mızıkçılık yapma"
Fark ettiniz mi ilk defa sandalye tekmelemeden lafa girdi. Aferin esmer gelişme var. İç sesimi bölerek lafa girdi. İç sesimi de sevmiyordu galiba.
"Emre bende başka şartlar altında tanışsaydık memnun olurdum belki"
Hepimizin burada olduğunda mutlu olduğunu falan mı düşünüyordu acaba? Sakin kalmalıydım.
"Bende memnun oldum sandalye deviren"dedi Hira
Gülümseyip omzuna vurdum. O sırada cam olan duvar dışarıya doğru açılmaya başladı. Teker teker ayağı kalktık. Bulunduğumuz odaya otuzlu yaşların ortasında olduğunu tahmin ettiğim giydiği uzun eteği ceketi ile takım olan kemik gözlüklü ciddi duran bir kadın girdi.
"Koridorun sonunda odaların üstünde isimleriniz yazıyor isteyen odasına gidebilir acıkalar ise beni takip etsin"
Kurt gibi acıkmıştım. Keşke sabah kahvaltı yapsaydım. Ailem... acaba beni merak etmişler midir? Ne kadar suredir burada olduğumu bilmediğim için bu konuda yorum yapmadım. Belkide biz buraya geleli az süre olmuştu kim bilir. Kadın odadan çıkınca hep birlikte onu takip etmeye başladık. En önde emre yanında Kaan ve Kaanın sağ tarafında sarı çocuk vardı. Tam ona sıra gelince bu yola geldiğimiz için adını öğrenememiştik. Bir anda arkasını dönüp gözlerimin içine baktı.
"Oğuz ben" ve yoluna devam etti.
Ağzım açık arkasından bakıyordum. Neydi bu şimdi. Arkamdan itikleyen Hira ile yola devam ettim. Odaya gelen kadın büyük sade bir kapının önünde durdu. Kapının kenarındaki kutudaki tuşlara basıp beklemeye başladı. Koridoru dolduran mekanik ses " girişiniz onaylandı" deyince kapı ağır bir şekilde açılmaya başladı. İçeriye doğru yol alırken etrafı inceliyordum. Sol tarafta duvarı tam kaplayan bilgisayar vardı. Tam onun önünde masa ve etrafında sandalyeler.
Aman Emre görmesin.
Diğer tarafa döndüğümde ise muhteşem bir manzara ile karşılaştım. Yanına yaklaşıp dışarı baktım. Sanırsam dağ gibi bir yerdeydik. Etraf ağaçlar ile kaplıydı ve bu koca İstanbulu daha da güzel gösteriyordu.
"Kaçış yolu arıyorsan hiç boşuna uğraşma burdan çıksan da yolu bulamazsın" dedi ciddi kadın.
Yüzümü ona dönüp "eğer çıkmak istesem bu kadar yüksekten atlamam emin ol" dedim.
Oğuz kıkırdadı. Masaya geçip oturduk. Bilgisayar ekranı açıldı ve o yaşlı adam belirdi.
"Tekrardan merhaba. Kafanızda birçok soru var biliyorum isterseniz yemekleriniz gelene kadar sorularınızı sorabilirsiniz fakat hepinizin bir soru hakkı var iyi düşünmenizi tavsiye ederim".
İlk soruyu Oğuz sordu "Ne zamandır burdayız?"
Evet, güzel soru.
"İki gündür buradasınız Oğuz" dedi
Bizi tanıyordu. Demek iki gün diye geçirdim içimden. Ailem merak etmiştir buna eminim artık.
Emre kafasını kaldırıp sorusunu sordu "Ne istiyorsun bizden" soruları beğendim.
"Gördüğünüz üzere artık genç değilim ve eski gücüm bende değil. Sizlerin yardımına ihtiyacım var" diye cevapladı.
Kaan "Peki ya senin dediklerini yapmazsak karşı çıkarsak ne olacak" bu da bir diğer merak konusuydu.
"Burada ki kimse canı yansın istemez ve size şunu söylemeliyim ki birileri sizin aksinize ne olduğunuzun neler yapabileceğinizin farkında ve bu kapıdan çıktığınız andan itibaren bizim himayemiz altında olmadığınız için sizi başı boş bilip havada kaparlar ve eskisi gibi olmazsınız"
Hira sessizliğini bozdu. "Ne belli sizin bize zarar vermeyeceğiniz size niye güvenelim".
"Dediğim gibi size ihtiyacımız var".
Hala kafamda tamamlanmayan parçalar vardı. Oturduğum yerde diklendim.
"Peki dışarda onca insan varken neden biz?".
Güldü, hepimize teker teker baktı.
"Sizin yerinizde olmak isteyen kaç genç var sen bunu biliyor musun? Kimse sizin kadar şanslı gelmiyor bu yaşa. Kimse Emre gibi canı istediğinde gözden kaybolmuyor. Herkes Oğuz gibi dilediğinin aklına girmiyor. Kaan gibi bir bakışı ile insanları kölesi yapamıyor insanlar. Kimse Simay kadar hızlı değil bu hayatta. Ve sen Sena herkes senin gibi tek dokunuşla acılara şifa olmuyor".
Beynimde şimşekler çaktı. Her şey yavaşça netlik kazanmaya başlamıştı. Onca yıldır herkesten sakladığım lanet gelip kapımı çalmıştı ve benim kapıyı açmaktan başka çarem yoktu.
DEVAM EDECEK....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
M A H Z EN (Geçmişin İzleri)
Science FictionKimseye anlatmak istemediğin bir sırrın olduğunu düşün. Ansızın hiç tanımadığın bir adam tarafından yüzüne vurulsaydı ne yapardın?