internetten tanıştığım ve bir süredir hoşuma giden çocuğun evine gidiyorum. ikimiz de sıkıldığımız için buluşmakta bulmuştuk çareyi. ama anormal olan şu ki, gece saat 2'ye geliyordu.
yine de, olağandışı yaşamayı seviyorum. bu yüzden, yola devam.üzerimde basitçe bir eşofman takımı vardı. saraydan farkı olmayan konağa yakışmayacak bir şekildeydim şuan. takım elbise giysem anca uyum sağlardım sanırım eve.
pardon, saraya.kapıyı çalmaya neden bu kadar çekiniyorum ki? içimde garip bir his var. bir şeylerin değişeceği hissi.
parmağımı zile götürürken içimdeki heyecana yenik düşüp gülümsüyordum. duyduğum adım sesleriyle beraber daha da gerilmiştim. kapının açılması ile birlikle, olduğun yerde çakılı kalmıştım resmen.
fotoğraflarında sanat eserinden farkı olmayan çocuk, gerçekte masallardan fırlamış bir peri gibiydi. çok güzeldi.
'hoş geldin.. içeriye gir hadi.'
aldığın komutla, yavaşça içeriye adımladım. evin dış cephesinin klasikliği, içeride ki modern eşyalarla bozulmuştu. ve ben ışıldayan gözlerle evi inceliyordum. salona girdiğimizde, o kalçasını masaya dayamış, bende koltuğun kenarına oturmuştum.
'Young-ah, evin hayran bırakıcı..'
sende öylesin.
ben konuşurken, o boş bardağa beyaz şaraptan doldurmakla meşguldü. bana uzattığı bardak ile gülümsedi.'bu evde yalnız kalmak can sıkıcı. bazen içinde kayboluyorum. ayrıca, Young-ah demen hoşuma gitti.'
dediğiyle beraber kanın yanaklarıma hızla nüks ettiğini hissetmiştim. domatese dönmüştüm.
'o zaman hep böyle sesleneceğim.'
kocaman sırıtıp, tekrar söze girdim.
'bana evini gezdir, 3 gün falan sürer sanırım ama olsun.'
meleklerden çaldığı kıkırdamasını sunmuştu bana. cidden, nasıl bu kadar büyüleyici olmayı başarıyorsun ki?
'önce nereyi gezmek istersin? en çok görmek istediğin yeri en sona sakla.'
'mutfak. yemek yapmayı çok severim. geldiğim süreçlerde sana bir sürü yemek yaparım ben.'
ikimiz de ayaklanıp, o önden yürüyecek şekilde mutfağa adımlamaya başlamıştık. görüş açıma giren mutfak ile ağzım kocaman açılmıştı.
'ben buraya bir ordu sığdırırım..'
yine kıkırdamıştı. bakışlarımı ona çevirip elimi tezgaha koydum.
'elinden yemek yemeyi çok isterim. en yakın zamanda o zaman hm?'
olumlu bir mırıltı bırakıp, gözlerimi yumdum.
'vazgeçtim tüm eve gerek yok. en çok yatak odanı görmek istiyorum.'
heyecanlanmış olmalı ki, bir anda yanıma gelip bileğimden yakalamış ve koşmaya başlamıştı. kapının önünde durduğunda, derin bir nefes alıp sonsuzluğa açılan odayı bahşetmişti bana.
cidden odası, sonsuzluk gibiydi. tüm okyanusu görüyordu. ve o manzarayı süsleyen bir gitar vardı camın önünde. beyazlara bürünmüştü her yer. içine hayatımı sığdırabileceğim kitaplığıya beraber.
bakışlarımı sessizce ona çevirdim.
bizi sığdır bu odaya. sana aşık olmama izin ver okyanus adam.