hikayeyi ilahi bakış açısıyla yazmaya karar verdim. böyle biraz karıştı ama, umarım sizin için sıkıntı olmaz👉🏻👈🏻.
❁
kendini güvende hissediyordu. bir daha bu hissi tadamayacağını düşünmüştü. sadece ona özel, papatya kokan taze aşkın hissini. tekrar cennetine kavuşmuş gibiydi ruhu. papatya bahçesinde dans edip, kahkahalarla bakıyordu sevdiği adama. onu değiştiren tüm etkenleri yok edeceği sözünü veriyordu San'a. eski haline döndürecekti sevgilisini. parlayan gözlerini geri getirecekti. tekrar yaşayacaktı San'ı. elleri birbirlerine kenetli bir şekilde, heybetli ağacın yapraklarının bıraktığı gölgenin altındalardı. San'ın aksine Young kocaman gülümsüyordu. San ifadesizliği bozmadan dudaklarını araladı. Wooyoung'ın düşüncelerinden sonra ilk kez konuşacaktı. derin bir nefes alıp, gözlerini yumdu.
'papatyalardan nefret ederim.'
❁
genç olan uyuyakaldığı sıcak kolların arasında gözlerini endişeyle açınca, olay örgüsünü hatırlaması çok uzun sürmemişti. San, başını koltuğa yaslamış, kollarını sıkıca sevdiğine sarmış bir şekilde uyuyakalmıştı Wooyoung gibi. Woo en son ağladığını ve sırtında gezinen ince parmakları hatırlıyordu. ondan sonrası hafızasında hiç yer almamış gibiydi. bakışlarını önce sıcaktan kızarmış yanaklara, sonra dudaklarına gelen uyku şişkinliğine çevirdi. rüyasında neden papatyaları sevmediğini söylemişti ki?
neden o kadar ifadesizdi yüzü? yine geçmişinde sakladığı anıları mı vardı yoksa? anlatamadığı karanlık anılarından biridir belki de diye geçirdi aklından. ardından hızlıca başını iki yana salladı. şimdi bunları düşünmenin sırası değildi. düşünmesi gereken şey, papatyalardan nefret edip papatya kokan adamın kollarında oluşuydu. gülümsedi gözlerini kapalı olan gözlere çıkarmadan önce.göz göze geldiklerinde San çoktan uyanmış, sevdiğinin anlamsız ama fazla şirin olan mimiklerini izliyordu.
'en huzurlu sabahım bu sanırım. günaydın güzelim.' dedi kuruyan dudaklarını ıslattıktan sonra. genç olan ise şaşkın bir şekilde San'a bakıyordu.
'g-günaydın... seni ben mi uyandırdım? yoksa zaten uyanık mıydın?'
arka arkaya gelen iki soru ile kısaca gülümsedi San.
'yüzümde gezinen gözlerini hissettiğimden beri uyanığım.'
yanaklarına nüks eden kan ile kızarmıştı Woo. genelde utanan biriydi, ama onu kendine bağlayacak şekilde utandıran ilk kişiydi San. bu yüzden seviyordu işte. herkesten farklı olduğu için.
San yavaşça yerinde doğrulup vücudunu gerdi ve dağılan saçlarını karıştırdı. gözleri üzerindeki gömleğe inmişti. iç sesi cidden bununla mı uyudun diye isyan ediyordu. zaten oldukça dardı, şimdi de sıcaktan üzerine yapışmıştı. ellerini gömleğin düğmelerine götürüp açmaya başladı. o sırada Woo, gözlerini kocaman açmış San'a bakıyordu. San bakışların farkındaydı, ve buna karşılık olarak sırıtıyordu.
'tch tch, sapık...'
dudaklarını birbirine bastırıp sırıtmaya devam ediyordu. ilk dört düğmesini açmış, gözlerini Wooyoung'a çevirmişti.
'ne?... ben miyim sapık? önümde soyunan sensin. güzele bakılır.' omuz silkip başını yana eğdi Young. bu sefer sırıtan oydu. sanki San hiç gitmemiş gibi hissediyordu şimdi de.
'her güzele baksaydık, şimdiye ikimizden biri katil olmuştu.'
San'ın dediğiyle Wooyoung kaşlarını çatıp derin bir nefes almıştı. onunla beraber San ayağa kalkmış, ellerini beline yerleştirmişti.
'önce aç karınları doyuralım, sonra güzellik kavgasına devam ederiz. mutfağa geçelim, sana kahvaltı hazırlayacağım.'
San arkasını dönmüş mutfağa gidiyordu ki, bir hışımla yerinden kalkan Woo onu gömleğinden yakalayıp durdurmuştu.
'şey..'
ne oldu der gibi bakan San vücudunu tamamen genç olana döndürünce Woo başını eğip devam etti.
'evde yiyecek hiçbir şey yok...'
❁
genç çift evde bir şey olmadığını öğrendiklerinde apar topar evden çıkmışlardı. Woo sevgilisini kendi mahallesinde bulunan oldukça şirin bir kafeye sürüklemişti. içeriye girdiklerinde Woo boş kafede ''kolay gelsin!'' diye bağırmıştı. peşinden mutfaktan elleri beyaz una kaplanmış yaşlıca ve oldukça şirin bir teyze çıkmıştı. ikili koşar adım birbirlerine yaklaşıp sıkıca sarılmıştı. San ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
'aigoo.. Woo-shi, nerelerdesin sen aylardır? şu haline bak çökmüşsün resmen...'
kadının hüzünlü ifadesi tüm yüzüne yansırken, Woo kafasını çevirip San'a bakmış ve onu yanına çağırmıştı. San yavaş adımlarla yanına gelip, kadına selam vermişti.
'teyze bak bu, benim erkek arkadaşım. çok yakışıklı değil mi?' diyerek tanıtmıştı San'ı. San ise mahçup bir şekilde gülümseyerek karşısında ona bakan teyzeye baktı.
'eğer Woo-shi'nin zayıflama nedeni sensen yakışıklı çocuk, elimden çekeceğin var.' cümlelerinin ardından kıkırdamıştı yaşlı kadın. Wooyoung ise nazikçe yapmamasını belirtir bir şekilde teyzenin koluna vuruyordu.
kısa konuşmanın ardından ikili cam kenarından bir masaya oturmuş, kahvaltı söylemişlerdi. masa yavaş yavaş dolarken, Woo bir anda durulmuş masanın üzerindekileri izliyordu. onun bu halini farkeden San ise, sevgilisine doğru eğilip gözleriyle ''ne oldu'' diye sormuştu. kaçıp gitmemek için zor duran gözyaşları, görüşünü engelliyordu. ne dese garip kaçacaktı o an Woo için. bir nedeni yoktu göz yaşları için. korkuyordu sadece. neyden olduğunu bilmeden korkuyordu. içindeki karanlık yiyip bitiriyordu onu. gözlerini ellerinden çekip San'ın içinde endişe yatan gözlerine çıkardı. ''bakışlarımdan anlar mısın'' diye soruyordu parlayan gözleri. cevabı eline bir anda inen sıcaklıktı. sıkıca parmaklarını saran güçlü el ile bir damla yaş indi sağ yanağından Woo'nun. korkusunun sesine yansımasını umursamadan, sesi titreyerek konuştu çocuk. en güzel özeti sundu San'a.
'beni bırakma.'