Wrong Direction

89 17 46
                                    

HAILEE

Elimde tuttuğum kırmızı elbise ile aynaya doğru yürüdüm. Yavaşça başımı aynaya çevirdim. Oluşan görüntüyü korkarak inceledim.

Ne vardı biliyor musun? Hala ümit eden bir kız.

Neyi ümit ediyor, biliyor musun? Hala yıktığımız şehri kurtaracak bir cesaret, bir geri dönüş ve sen.

Bir cesaret belki, ama seni bulabilir miydim? Bunun cevabını duymaktan ölesiye korkuyordum.
Cevabını tam anlamıyla alacağım tek gün bugündü. Son şansımı seni geri kazanmaya çalışarak kullanacaktım.

Kıyafetlerimi çıkardım ve çıplak bedenime baktım. İyice inceledim. Dokunduğun yerleri ezberlemiştim. İzlerin hala duruyordu. Elimi üzerlerinde gezdirdim. Buruk gülümsemem yüzümden eksilmedi.

Burukça bir gülümseme, tam gülen bir yüzün temeli için yeterli bir adım değildi.

Elbiseyi üzerime geçirip makyaj masama oturdum. Kenarları işlemeli bir ayna daha. Bu kez her yeri kaplayan günahlarım ve yapmak üzere olduğum hataları görüyordum. Bu kez beni kurtaracak kimse yoktu. Bir sen yoktu.

Pudrayı elime aldım, fırçayı da diğer elime. Fırçayı pudraya buladım.

Tek gülümsediğim an yüzüme pudra sürerkenki andı. Gülümseyip yanaklarımı renklendirdim. Renksiz suratımı yeterince renklendirmiyordu. Yine bir şey eksikti.

Kurumuş dudaklarımı nemlendirip her zaman tenime değen kırmızı ruju sürdüm. Kirpiklerimi rimelle belirginleştirdikten sonra tarağa baktım.

Ben burada otururken sen arkamda olur ve saçlarımı özenle tarardın. Asla acıtmazdın. Sonra saçların arasına kondurulan bir öpücük, bir anda mutlu olan bir kız.

Artık senin olmayışının verdiği acıyla saçlarımı kendi başıma tarayıp şekil verdim. Dalgalı saçlarımı spreyledim.

Aslında bana çektirdiğin acılar aklıma geldikçe senden nefret etmem gerek. Ama etmiyorum, istesem de edemem. Belki de canını acıtmam gerek. Ama yapmıyorum, çünkü yapamam.

Bitmek üzere olan parfüm şişesini alıp gerdanıma birkaç kez sıktım. Boşta kalan boynuma asmak istediğim bir kolye vardı. Neredeyse boş olan takı kutumu açtım. İçinden babylon işlemeli kolyemi alıp taktım.

İşte buydu bizim hikayemiz. Aslında yarım yazılmış bir hikayeydi. Tamamlamaya zamanımız olmadı ya da aşkımız yetmedi. Yetiremedik belki de, ikimize de yetecek bir şeyi. Eksiklikler vardı hikayemizde. Bunu asla çözemedik.

Ve masadan kalktım.

Büyük aynanın karşısına geçip son kez kendime baktım. Çünkü bir daha bunu görmeye cesaretim yoktu. Sensiz bir ben görmek beni bitiriyordu.

Topuklu ayakkabılarımı giyip çantamı aldıktan sonra odadan çıktım. Çıkarken kesik nefesler aldım. Çünkü düzgün nefesler alamayan yarım bir kalbim vardı. Çektiğim acılar yüzünden delik deşik olan kalbimin yarısı yok olmuştu.

Yavaş adımlarla dış kapıya doğru yürüdüm. Elimi kapı kulpuna koyarken kalbim birkaç kez attı. Hala ümit eden bir kızın birkaç kalp atışıydı bunlar. Sen şu an nasıldın? Benim kadar heyecanlı ve ümit dolu muydun, merak ediyordum.

Kapıyı güçlükte açtım ve dışarı çıktım. Bugün yıkık şehrimizi tekrar kuracak mıydık, öğrenmeye gidiyordum. Arabama bindim ve buluşma noktamıza gittim. En güzel manzaranın olduğu deniz kenarına. Gerçi sen hep en güzel manzaranın ben olduğumu söylerdin. Bunu tekrar duymak istiyordum. Senin bana vereceğin kalbi istiyordum. Tabii başkasına vermediysen.

Üzerinde gittiğim yollar bitmiyordu. Sanki sana ulaşamamam için uzuyor gibiydi ya da karşılaşacağım acı gerçekten beni korumak içindi.

Deniz kenarına geldiğimde karşımdaki tek bank boştu. Orada hep biz otururduk. Buruk gülümsemeler bitmişti. Gülümseyemedim.

Arabadan inip yavaş adımlarla banka ilerledim. Oturup manzarayı izledim.

Sen bana hep, oturup bir şeyleri izlediğimi söylerdin. Bunu bir kez de biz yıkılırken söylemiştin. Tek suçlu benmişim gibi hissettirmiştin. Ama ben unuttum. Seninle ilgili sadece iyi anıları istiyordum. Her ne kadar az olsa da, onları istiyordum.

Uzun bekleyişler arasında geçen zaman diliminin benim için bir önemi yoktu. Ben bekleyecektim. Sen gelecektin.

Bekledim.

Bekledim.

Ve bekledim.

Ne kadar beklediğimden haberim yoktu. Bu kadar bekleyeceğimi düşünmemiştim. Ama hala ümidim vardı. Bizi kurtarmak için geleceğini biliyorum. Yoksa hayır mı? Olsun, ben yine de bekleyeceğim. Çünkü buna ihtiyacım var. İnanca ihtiyacım var. Kaybettiğim her şeye ihtiyacım var, ki yeniden ayağa kalkabileyim.

Sağıma dönüp yoldan geçen arabalara baktım. İçlerinden biri sen olmalısın. Onu görene dek buradayım. Arabalar hızla geçiyor. Yolda onları bekleyenleri alıp gidiyolar. Ben hala benim olanı alamadığım için bekliyordum. Az kaldı, hissediyorum.

Otururken ilk kavgamızı hatırladım.
Sen ve ben bağırıp çağırıyorduk. Hiç dinlemeden sadece birbirimizi suçluyorduk. Bundan bıkmıştım. İyi olmak istiyordum. Bu yüzden dua ettim. Lütfen bir şeyler değişsin. Ama o gün bir şeyler değişsin derken ne yönde değişmesi gerektiğini söylememiştim. Böyle olmamalıydı.

Sen ve ben, iki yıkım topu. Kavga ederken birbirimize bu denli zarar verdiğimizi fark edemeden yıkılan bir şehir gibiydik. Hayır, kesinlikle böyle olmamalıydı. Ama biz sonu olmayandık. Bu yakıştı sanırım.

Düşüncelerimin arasında bana fark ettirmeden giden ümidime söz geçiremiyordum. Gelmeyecek. Böyle diyordu.

Son kez kırılan kalbimin parçalarının bana son kez batışına izin vermeden senin gelmeni son kez bekledim. Gök karardı. Önce mor şekiller belirdi. Ardından gök gürüldedi. Hafiften başlayan yağmur beni üşütmüştü. Kollarımı bedenime sardım. Hala bekliyordum. Kendime inanamazken yağmur şiddetlendi.

Ve ben hala bir aptal gibi bekliyordum.

Kızım, gitme zamanı geldi.

Son kez yola bakıp emin olmak istedim. Buna kendimi inandırmaya çalıştım. Eğer gelmeyeceksen bazı şeyleri değiştirmek gerek, Hood.

Kalbinin benimkiyle bir hikayesi var, bunu biliyorsun. Senin bütün kusurların ve yaraların benken biz bu şekilde bitmemeliyiz.

Kırılan kalbimin parçaları yere düşerken ayağa kalktım. İstemeyerek de olsa arabama doğru yürüdüm.

O gelmemişti. Bir yanım buna beni inandırmaya çalışırken diğer yanım hala ümit ediyordu. Üzgünüm, gerçekten gitmeliyim. Bunu kendim için istemeliydim. Bu kadar değersiz olmamalıydım, değildim.

Kolyeme uzanıp parmaklarımı üzerinde gezdirdim. Sanırım artık bir anlamı yoktu.

Arabama binip anahtarı çevirdim. Tek istediğim kalbim kanayana kadar ağlamaktı.

Ne ara bu kadar hızlandık anlayamadım bile. Uzun bir süre gittik. Yolun sonu belli değildi sanırım. Belki de karanlığa ışık tutacak aşk bizde yoktu. Ben geri döndüm. Peşimden gelmeni bekledim ama yıkılan bir şehirden fazlası değildi gördüğüm şey.

Eve geldiğimde arabadan indim. Tek düşüncem neden gelmediğiydi. Bir cevap bulamıyordum.

Düşüncelerime son vermeye çalışarak eve girdim. Ayakkabılarımın tıkırtısı boş koridorda yankılanırken odama gittim.

Ayakkabılarımı çıkarıp yatağa uzandım. Elimi kolyeme götürdüm.

Bizi kurtaracak aşka ihtiyacım vardı.

İhtiyacımız vardı.

Bekleyişten fazlasını yapmadık.

Sadece bekledik.

Steinhood, iyi okumalar.
Medya, instagram: @babylonmanips

Wrong Direction: BabylonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin