Yıldızları parlatmayı unutmayalım lütfen!
꧁-꧂
Bedenimi duvara yaslayarak derin bir nefes aldım. Büfeden hızlıca çıkmış, orada olduğumu kimsenin hatırlamaması için ufak bir büyü yapmıştım. Dakikalardır koşuyordum. Shield bu olaya kesinlikle el atacaktı ve kendimi riske atamazdım.
Eve gitmek istememiştim çünkü Bayan Vesper hâlimi görür görmez beni sorguya çeker, olayları öğrenirse günlerce evden çıkarmazdı. Öte yandan şişko ile Brad denen serseri fazlasıyla yakına benziyordu. Brad tehlikeli bir çocuk sayılmasa da şişkonun öldüğünü öğrenirse evsizlere yapmayı planladığı saldırı cidden gerçekleşebilirdi.
Umursamayıp eve dönebilirdim ama nedense oraya gitmem gerektiğini hissediyordum. Telefonumu evde bıraktığım için kendime lanet okuyup karanlık yolda ilerlemeye devam ettim. Stephen'ı merak ediyordum ve en önemlisi; önümü göremiyordum bile! Bu caddenin ışıklarına ne olmuştu böyle?
Elimle ufak bir ışık kümesi oluşturacakken kendimi durdurdum. Topluma açık alanlarda büyü yapmam yasaktı. Bayan Vesper büyü yapmamdan nefret ediyordu ve bu yüzden Staphen'le görüşmemi bile istemiyordu. Kamptan sonra yanına gitmeyi planlamıştım ama o plan da askıya alınmıştı. Onunla eskisi kadar yakın olmasak da onu cidden özlemiştim.
Çok fazla evsiz tanıdığım yoktu. Sadece pizza götürdüğüm bir kadın hatırlıyordum ve şuanki planım onu bulup yardım istemekti. Yaşlı kadının beni beklediği köşebaşına ulaştığımda zaferle gülümsedim. Caddede zayıf da olsa biraz ışık vardı ve şansıma fabrikanın yıkık bacaları az çok seçiliyordu. Adımlarımı hızlandırıp tahta çitlere doğru ilerledim. Çoğu kırık olduğundan aralarından geçmekte zorlanmamıştım. Bakışlarımla etrafı tarayıp girişi bulmaya çalıştım. Metal irice bir kapıyla karşılaştığımda hafifçe aralayarak içeri göz gezdirdim.
"Burada ne yapıyorsun?"
Sıçrayarak arkamı döndüğümde kapşonlu bir çocuğun arkamda durduğunu görmüştüm. "Seni ne ilgilendiriyor?" Dedim umursamazca. Bakışlarımla onu baştan aşağı süzdüm.
Mavi gözleri karanlıkta parlıyor gibiydi. İfadesi oldukça sertti."Evsize benzemiyorsun." Dedi yavaş adımlarla bedenimin etrafında çember çizerken.
"Bunu bir iltifat olarak mı almalıyım?"
Dudağının kenarı hafifce kıvrıldı. Onu gülümsetmiştim. "Git buradan, başına bela almak istemezsin." Diyerek tam karşıma dikildi.
"Buna sen mi karar veriyorsun? Ben bir evsizim ve buraya barınmak için geldim diyelim, beni kovacak mısın?" Dedim diklenerek. Kim olduğunu bilmiyordum ama içeridekileri uyarmam gerekiyordu. Ayağımın altından çekilmeliydi.
Gözleri bir süre yüzümde oyalandı. Kaşları hafifce havalandığında merakla ona baktım. "Sen-" dedi bir adım geri çekilirken.
"Sen de oradaydın. Peki ama beni nasıl buldun?" Sesi endişeli çıkıyordu. Ne anlatmak istediğini çözmeye çalıştım.
"Neden bahsediyorsun sen?" Dedim. Dikkatlice onu süzdüm. Bugünkü olaydan bahsediyor olamazdı, değil mi?
Kolumu kavradığında sinirle homurdandım. "Ne kadar kabasın! Bırak kolumu!"
"Buradan hemen git ve asla geri dönme!"
Gözlerimi devirerek kolumu kurtarmaya çalıştım. "Ne yapacağıma sen karar vermiyorsun!"
Tam konuşmak için dudaklarını aralamıştı ancak tam o anda patlayan silah sesleri onu yarıda kesmişti. Ne olduğunu anlamak için ikimiz de aynı anda demir parmaklıklı kapıya bakmıştık. Bir grup şarlatan arabalarını fabrikanın önüne parketmiş, saldırmak için hazırlanıyordu.
"Siktir!" Dedi karşımdaki oğlan. Kolumu serbest bırakıp beni arkasına aldı.
"Polisi aramamız gerekiyor."
Beni dikkate almışa benzemiyordu. Ne yapacağına karar vermeye çalışıyor gibiydi. O adamlara karşı tek başına şansı yoktu. Yardım edebilirdim ancak bunun için kimsenin beni görmeyeceği bir yerde olmam gerekiyordu.
"İçeri gir ve herkesi buradan uzaklaştır." Dedi bana dönerek. Çıldırmış mıydı bu?
"Onlar en az otuz kişi! Polisten yardım istemeliyiz." Diyerek ısrar ettim.
"Git ve dediğimi yap. Halledeceğim."
Bileğini tutup gitmesini engellemeye çalıştım. "Şaka yapmıyorlar. Ölebilirsin!" Dedim. Ancak beni dinlemeye niyetli değildi.
"Bana bir şey olmaz." Diyerek kapıya doğru ilerledi. Evet, kesinlikle ölecekti ve bu bugün tanık olduğum ikinci cinayet olacaktı. Ne kadar verimli bir gündü ama...
İstemesem de dediğini yapıp evsizleri sessizce arka taraftaki kapıdan dışarı çıkarmaya başladım. Silah sesleri geliyordu ama buna anlam veremiyordum. Şimdiye kadar en az on şarjör boşaltılmıştı. Bir kişi için fazlasıyla mermi harcamışlardı. Son çocuğu da yolladığımda ön tarafta herşey yolunda mı diye bakmak için tekrar fabrikaya döndüm. Sesler durulmuştu. Oğlanın ölmediğini umarak hızlı adımlarla bahçeye ulaştım. Yerde birçok insan bedeni yatıyordu. Etrafı ağır bir kan kokusu kaplamıştı. Arabalara doğru yanaştığımda oğlanı çitlere yaslanmış hâlde bulmuştum. Zor nefes alıyordu ve eliyle karnına baskı uyguluyordu.
Kapşonu açılmış, beyaz renkli saçları dağılmıştı. Yüzü artık daha da belirgindi. Sakalları, gözünün altındaki morluklar, yüzündeki çizikler... berbat hâldeydi.
"Hey," Dedim yanaşarak "yardım gerekiyor sanırım."
Bana bakıp çarpık bir gülümseme gönderdi. "Ehh fena olmazdı." Diyerek elini yavaşça kaldırdı. Vurulmuştu. Kazağını kaldırarak yarayı inceledim. Kurşun pek derine girmemişti. Bedenininde başka kurşun izleri de vardı. Yeniye benzeseler de önceden kalma olduklarını çözemem zor olmamıştı. Malzeme olmadan onu iyileştiremezdim. Polislerden yardım istemeye yanaşmıyordu ve onun da benim gibi saklaması gereken bir sırrı olduğuna emin olmuştum.
Elimle yanağını okşayarak başını geriye doğru ittirdim. Bunu görmesini istemiyordu. Parmaklarım ile gözlerini kapadım ve sessizce birkaç kelime mırıldandım. Yara yavaşça kapanırken acıyla inledi.
İşimi bitirdiğimde elimi yüzünden çekerek kendine gelmesini bekledim. Gözlerini sakince aralayarak yarasını kontrol etti.
"Nasıl?" Diyebildi şaşkınca. Gülümseyerek parmağımı dudaklarıma dayadım ve "Şşttt" dedim "Bu bir sır."
꧁-꧂
Yorumlarınızı merakla bekliyorum *-*