Selam! Uzun bir süre -ciddi manada- sonra uygulamayı tekrar yükledim. Eminim hevesim çabuk geçecek ama en azından bu süre zarfında bu kitabı bir noktaya getirmeyi planlıyorum. Keyifle okumanız dileğiyle <3
•●•●•
Çatalımla tabağımda duran haşlanmış et parçalarını itelerken sıkıntıyla nefesimi dışarı üfledim. Günlerdir tapınakta takılıyordum ve fazlasıyla sıkılmıştım. İşin kötü yanı burada bir tür büyücü perhizi uygulanıyordu ve servis edilen yemekler baharatsız servis ediliyordu.
Gözlerimi yemek masasında gezdirdim. Wong iştahla yemeğini yerken yanında oturan büyücü dostuyla keyifli bir sohbete dalmıştı. Ancient her zamanki gibi yemeğe katılmamış, çalışma odasında takılıyordu. Ve sevgili ebeveynim Stephen... onu en son 2 gün önce görmüştüm. Şu sıralar fazla meşgul olduğunu ve tapınaktan çıkmamam gerektiğini vurgulayan kısa bir konuşma yapıp ortadan kaybolmuştu. Buna şaşırmıyordum. Kendimi bildim bileli bana zaman ayırmazdı ve buna alışmıştım.
Tabağımı da yanıma alarak masadan kalktım. Arka bahçeye gitmeye karar vermiştim. En azından orası nispeten daha huzurluydu. Tapınağın içinden sessizce süzülüp arka verandaya geçtim. Burası pek çok hayvanla doluydu. Tedavi edilmesi gereken sokak hayvanları buraya getiriliyordu. Onlarla ilgilenmek hoşuma gidiyordu. Tabağımdaki artıkları mama kaplarından birisine boşaltıp minderlerden birine kuruldum.
Telefonumu çıkarıp mesaj kutumu kontrol ettim. Emily, Jeremmy'i bir kız ile görüdüğünü anlatan kısa bir mesaj atmıştı. Kaşlarımı çatarak telefonun ekranına baktım. Oğlanlara cidden güven olmazdı. Onu arayacağımı bildiren bir yanıt gönderip maillerime baktım. İlk sırada gördüğüm maille elimle anlıma hafifçe vurdum. Nasıl unutabilmiştim? Okulum diplomamı almam gerektiğini hatırlatıyordu. Bu yıl kolej için başvuru yapacaktım ve diplomam olmadan bunu yapamazdım. Hızlıca toparlanarak ayağa kalktım. Wong beni oraya götürebilirdi. Kim elinin altında portal açabilen yüzlerce büyücü varken tren kullanmak isterdi ki?
Hızlı adımlarla egzersiz alanına ulaştım. Wong her zamanki gibi buradaydı. Hafifce gülümseyerek ona yaklaştım.
"Hey! Ne yapıyorsunuz?" Dedim sevimli görünmeye çalışarak.
"Ne istiyorsun, çekirge?"
Yüzüme bile bakmamış, öğrencilere direktif vermeye devam etmişti. Bana çekirge demesi hoşuma gitmese de bunu gözardı edip aynı yumuşak ses tonu ile konuşmaya devam ettim.
"Vaktin varsa beni liseme götürebilir misin? Diplomamı almam gerekiyor."
Bana ufak bir bakış attı. "İstersen oraya bir portal açabilirsin, Sofia. Bunu sana 4 yaşındayken öğretmiştim."
"Büyü yapmama asla izin vermezsiniz Wong. Beni denemekten vazgeç."
İşini bırakıp tam manasıyla bana döndü. Yüzündeki ciddi ifade beni ürkütmüştü. "Artık çocuk değilsin. Yeteneklerini özgürce kullanabilecek yaştasın. Stephen'ın ebeveynlik koruma güdüsü umrumda değil. Sana güveniyorum ve o da güvenmeli."
Eliyle gitmemi işaret ederek öğrencilere döndü. Şaşırmıştım. Genelde korumacı olan Wong olurdu. Ne olmuştu da fikrini değiştirmişti? Aldırmadan odama döndüm. Giysilerimi değiştirip yanıma çantamı alarak bahçeye çıktım. Parmaklarımı büktüm, derin bir nefes aldım. Gitmek istediğim yeri düşledim ve odaklandım. Turuncu kıvılcımlar oval şekilde saçılmaya başladı ve bum! New Orleans karşımdaydı. Hızlı adımlarla kendimi karşımda duran caddeye attım.
Portalı kapatıp okula doğru yola koyuldum. Favori mekanım olan köşe başındaki tatlıcıdan kendime bir donat aldım. Çilek jöleli donat ağzımda bir şölen yaratırken okulun metal kapısını aralamış, çoktan içeri girmiştim bile. Diplomamı aldığıma dair birkaç belge imzalayıp müdürün odasından çıktım. Okula son kez göz atıp Emily'nin evine gitmeyi düşündüm. Onu özlemiştim ve Jeremmy meselesini daha detaylı duymak istiyordum. Evi birkaç blok uzaktaydı. Ona uğramadan önce evsizleri kontrol etmek istiyordum. Son olaydan sonra New Orleans'ın sakin kalacağını düşünmüyordum. Şef umursuyor gibi davransa da evsizlerden nefret ettiğini herkes biliyordu. Onları koruyacak kimse yoktu.
Kendimi sorumlu hissediyordum. Yakındaki markete girip birkaç erzak aldım ve fabrikanın yolunu tuttum. O gece kullandığım yolu kullanarak kısa sürede oraya ulaştım. Kırık çitleri geçtim ve bahçesi hurda dolu eski binaya hızlıca göz gezdirdim. Kimse görünmüyordu. İçeride olmalarını umarak küf kokan binaya girdim. Her yer bomboştu. Zemin battaniyelerle kaplanmış, köşelerde birkaç konserve kalmıştı. Duvarlarda birçok mermi izi vardı. Kan izi görünmüyordu ve bu içimi rahatlatmıştı. Poşetleri birinin almasını umarak duvar kenarına bıraktım. Tam arkamı dönmüştüm ki iri bir cüsse karşıma dikildi.
"Geri gelmişsin..."
Kapşonlu çocuk gözlerini üzerimde gezdirirken dudaklarında yamuk bir gülümseme oluşmuştu.
"Evsizleri merak ettim." Dedim samimiyetsizce. Ona yaptığım büyüyü hafızasından silmemiştim. Bu benim için büyük bir acemilikti. Başıma bela açmasını istemiyordum.
"Sadece evsizleri mi?" Dedi dudaklarını bükerek.
"Son bıraktığımda gayet iyiydin. Merak edilecek bir yanın yok."
Soğuk tavrım onu rahatsız etmiş olacak ki kaşlarını çattı. Etrafımda bir tur atarak beni süzdü. "Bu kabalığını sırrını açık etmemden korkmana veriyorum. Endişelenme. Sır saklama konusunda iyiyimdir. Ancak bana yardımcı olman gereken bir konu var."
Merak etmiştim ancak bu bir tuzak olabilirdi. "Sana neden güveneyim?" Dedim. Bedenini arkasında duran kasalara yaslayarak gülümsedi. "Hayatımı kurtardın, küçük kız. Sana borçluyum. Üstüne üstlük hâlâ senden yardım almam gerekiyor. Neden seni tehlikeye atayım ki?"
•●•●•