Selamlar!
꧁-꧂
Elimdeki sıcak çikolatadan irice bir yudum aldım. Caddede salınarak ilerliyordum. Oğlanı güvenli bir yere bırakmış, sonrasında bir dükkana girip donut yemiştim. Saat gece yarısını bulmak üzereydi. Her ne kadar eve gitmek istemesem de pek fazla seçeneğim yoktu.
Anahtarımı çıkarıp kilidi açtım ve sessizce içeri süzüldüm. İçeriden gelen sesler ile kaşlarımı çatarken portmantoya göz gezdirdim. Misafir geldiğine ait bir ipucu yoktu. Öyleyse bu sesler de neyin nesiydi böyle?
Salona girdiğimde Wong ile göz göze geldim. Tüylü kürkü'nün üzerinden kar taneleri seçiliyordu. Kafasında Eskimo tarzı bir şapka takmıştı. "Sonunda!" Dedi bana yaklaşırken. "Eve dönebildin!"
İri kollarını bedenime doladı ve sıkıca sarıldı. Yüzündeki endişeli ifade suçluluk hissetmeme sebep olmuştu. İnat etmek yerine en azından iyi olduğumu bildiren bir mesaj atabilirdim.
Geri çekildiğinde alnıma ufak bir fiske attı. Acıyla inledim."Auch! Bu ne içindi?" Dedim alnımı ovalarken.
"Bizi endişelendirdiğin için."
"Biz?" Diyerek birkaç adım ilerledim. Salonda bizden başka kimse yoktu. Gözüm mutfağa iliştiğinde babam ve Bayan Vesper'ı gördüm. Hararetle tartışıyorlardı. Öyle ki geldiğimi bile farketmemişlerdi.
Bir süre sessizce onları izledim. Stephen'ı ilk defa böyle sinirli görmüştüm. Ve Bayan Vesper... ağzından gerçek anlamda alevler fışkırıyordu. "Ben geldim." Dedim yanaşarak. İkisi de aniden bana döndüğünde biraz gerilmiştim. Yine de taviz vermeyip sert bakışlarımı onlara yolladım.
"Seni sorumsuz küçük sürt-" dedi Bayan Vesper. Son anda kendini durdurmayı başarmıştı. "Bu saate kadar neredeydin!"
Onu umursamayarak babama döndüm. Gözlerinde garip bir duygu vardı ama adını koyamıyordum. Yavaşça bana yaklaştı ve sıkıca sarıldı. Geri çekildiğinde ellerini omuzlarıma yerleştirmiş, uzun uzun beni incelemişti.
"Ölecek miyim?" dedim Wong'a fısıldayarak. Stephen pek sevgidolu bir adam sayılmazdı. Bu sevgi gösterisi beni ürkütmüştü.
"Ölmeyeceksin, Sofia. Ama biraz daha sana ulaşamasaydım ben ölebilirdim."
"Beni merak mı ettin?" Dedim dudaklarımı bükerek. Onunla dalga geçmek en büyük hobimdi. Beni göğüsüne çekerken homurdandı. "Tamam, daha fazla şımarma."
Kıkırdayarak kendimi geri çektim. Bugün olanları anlatıp anlatmamak arasında kalmıştım. Öğrenirse muhtemelen kalp krizi geçirirdi. Ancak ondan bir şeyler saklamak beni her zaman huzursuz etmişti.
"Sana güzel bir haberim var." Dediğinde merakla ona baktım. Mezuniyet hediyesi olarak bana yeni bir Iphone aldığını umuyordum.
"Yanıma taşınıyorsun!"
Sadece "Ne?" Diyebildim. Buna kesinlikle hazır değildim. Arkadaşlarım ne olacaktı? Jeremmy'i bir daha göremeyecek miydim? Tanrım! Bu bir kabus olmalıydı.
"Bundan neden benim haberim yok?" Dedim kollarımı birbirine bağlarken. Ayrıca Bayan Vesper buna nasıl izin verebilmişti?
"Şuan oldu."
Bakışlarımı Wong'a çevirdiğimde valizimi çoktan hazırladığını gördüm. Neden bu kadar ecele ediyorlardı ki?
"Bir şey mi oldu?" Dedim kaşlarımı kaldırarak. Herşeyin yolunda olduğunu söyleyerek beni geçiştirmiş, bir portal açarak eşyalarımı tapınağa taşımaya başlamışlardı. Bunlara cidden anlam veremiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse onunla ile yaşamayı da epey özlemiştim.
Gitmeden önce odama son kez odama çıktım. Posterlerime kadar herşey toplanmış ve çoktan taşınmıştı. Yatağımın üzeri ve dolaplarım bomboştu. Sanki burada hiç yaşamamış gibiydim. Telefonumu komidinin üzerinden alarak uçak modunu kapadım ve gelen bildirimlere baktım. Emily defalarca aramıştı. Çılgına dönmüş olmalıydı. Ona iyi olduğumu ve herşeyi anlatacağımı söyleyen bir mesaj atıp alt kata indim. Gitme zamanı gelmişti.
Stephen beni bekliyordu. Yavaşça koluna girip Bayan Vesper'a döndüm. Yüzü buz gibiydi. Gittiğime üzülmüş gibi durmuyordu. Benden nefret ettiğine emindim, tüm duaları kabul olmuştu. Ona kısaca veda edip nefesimi tutarak portaldan geçtim.
Tapınağın tozlu kokusu ciğerlerime dolarken burnumu kırıştırarak etrafa bakındım. Kendimi Çin'de gibi hissediyordum. Etrafta birçok seramik ve küçük skulent vardı. Mistik bir havası olduğunu kabul etmem gerekirdi.
Wong bana odamı gösterirken Stephen işleri olduğunu söyleyerek yanımdan ayrılmıştı. Tapınağa geleli daha beş dakika bile olmamışken beni ekmişti. Moralim bozulmuş olsa da umursamamaya çalıştım.
"İşte!" Dedi Wong kapıyı aralarken "Yeni evine hoşgeldin, Çekirge!"
Ona ufak bir gülümseme yollayıp küçük odaya girdim. Tavandan antik bir avize sarkıyordu. Duvarlarda posterlerim ve birkaç güzel kuğu resmi asılıydı. Pek ışık almıyor olsa da oldukça sıcak bir havası vardı. Eşyalarımı yerleştirmiş olduklarını görünce şaşırmıştım. Herşey ne kadar hızlı gelişmişti.
"Wong, herşey cidden yolunda mı?" Dedim yatağıma otururken.
Bakışlarını kaçırdı. Birşey olduğunu biliyordum ancak neden kimse olanları bana anlatmak istemiyordu?
"Anladım." Diyerek sırtımı duvara yasladım. Wong çoktan odamı terketmişti. Taşınmanın iyi bir fikir olmadığını düşünmeye başladıysam da artık fikir değiştirmek için fazlasıyla geç kalmıştım.
Telefonumu çıkarıp Emily'i aradım. Olanlardan ona bahsetmem gerekiyordu. O benim New Orleans'taki gözüm ve kulağım olacaktı. Telefon birkaç bip sesinden sonra açıldığında derin bir nefes aldım. Uzun bir görüşme olacaktı.
꧁_꧂
Vote sınırımız olduğu için vote vermeyi sakın unutmayın lütfen ♡
Yeni bölümlerde görüşmek üzere!