countdown (final)

565 55 67
                                    

Kızıl kadın, sertçe eşinin kafasını tutup saçlarını çekiştirerek acı içinde söyleniyordu ve bu durumda verebilecek bir tepkisi olmayan adam, çaresiz, saçlarının yolunmasına sesini çıkartamıyordu. Kadının gözlerinden süzülen birkaç damla yaş, birkaç gündür çektiği acılı sancıların derdini yanıyordu.

"Senin yüzünden... Senin yüzünden böyle!" diyordu göğsündeki kafadan acısını çıkartırken. "Daha doğmadan senin gibi inatçı oldu, ne yapacağım?!"

'İnatçı olan sensin, Chuuya, ben değilim', demek isterdi adamcağız ama nerede..?

Henüz önceki yıl evlenen bu çiftin ilk çocuğuna gebeydi kadın, şiddetli sancılar eşliğinde hastane kapılarına gelmişler ve çok geçmeden doğumu başlamıştı. Zorlu bir doğum olmuş ve küçük prens, annesini oldukça yormuştu; tabi babası da bundan payını almıştı.

Minik bebeğini kucağına aldı kadın, yüzüne yerleşen yorgun ama şefkat dolu gülümsemeyle küçük yüzün her noktasını sevgiyle izliyordu. Bu sırada başına aldığı darbelerin kesilmesiyle kafasını hafifçe okşayarak kaldırdı Osamu, bu manzarayla derisindeki sızıyı unutmuştu.

Chuuya'nın dudakları titredi hafifçe, dudaklarını birbirine bastırdı ve bebeğine sarılarak az önce kaldığı yerden devam etti. "Neden bana benzemiyorsun sen? Benden çıktın, bana benze! Niye bu boş kafalı babana benziyorsun ki?" Bebeğin kokusunu içine çekerek alnını öptü.

Chuuya'nın hamileliği boyunca okların sivri tarafı hep Osamu'ya dönüktü; her şeyin suçlusu, aynı zamanda kollayıcısıydı. Bu zamana kadar gevşek yaşadığı hayatında böyle hararetli bir tempo Osamu'yu rahat uyuyamaz hale getirmişti. Fakat çok iyi biliyordu ki bütün bunlar bu sonuca değmişti.

Sonunda biraz uyuyabilirdi.

Belki de uyuyamazdı.

***

Dikkat çekmek için yapabildiği kadar somurtuyordu oğlan. Elindeki kalemi önündeki kitabın paragraf dolu sayfalarına vuruyordu. Tepkisinin ebeveynleri tarafından fark edilmesini istiyordu ama ona bomboş bakışlarla bakan kız kardeşinden başka onu fark eden yoktu. Sadece bir süreliğine pes etti ve önündeki paragraflara odaklanmaya çalıştı.

Küçük kız, abisini süzmeyi bırakmadan "Anne, abim sana surat yapıyor." diye bağırdı mutfakta yemek yapan annesine.

Bu şekilde ispiyonlanmayı beklemeyen oğlan, ürkerek kafasını kaldırdı sorudan. "Ya, Fuyumi!"

Kızın bu sesleri üzerine annesi de, "Yapsın." diye cevap verdi. Bu hem 'istediği tavrı takınsın' hem de 'önündeki dersine çalışsın' demekti.

Küçük kız, Fuyumi, resim defterine bir şeyler karalamayı bırakarak abisine dil çıkarttı.

İki kardeşlerdi. Büyük olan Yasaku, kahverengi gür saçları ve vücut yapısıyla babasının küçük versiyonu gibiydi ama en az annesi kadar uyanıktı; küçük kardeş Fuyumi ise kızıllığı ve henüz dokuz yaşında olmasına rağmen kaba bir konuşma şekliyle annesini andırırdı ama aklı kurnazlığa pek çalışırdı. Abisinin gizlice yapmaya çalıştığı hemen hemen her şeyi bulur ve annesine -babasının umursadığı yoktu çünkü- yetiştirirdi.

Yasaku, somurtarak yüzünü kitabın üzerine gömdü. "Bugünkü maça gitmeyi çok istiyordum ama ben..."

Not ortalamaları çok düştüğü ve ders çalışmak yerine basketbol oynadığı için annesi tarafından cezalandırılmış, maç biletine el koyulmuştu. Şimdi ise ders çalışmak zorundaydı.

Zil sesi evin içinde yankılanınca küçük kız oturduğu yerden fırlayıp dış kapıyı açtı. "Baba!" Zıplayarak kollarını adamın boynuna doladı.

Osamu, keyifle gülerek kızını kucağına aldı. "Benim tatlı kızım, ne yaptın bakalım bugün?" Yanağını öptü kızın. "Hmm?" Kızının heyecanla anlattıklarını dinleyerek içeri girdi, bir yandan da oğlunu bu şekilde görmeyi de bekliyordu.

"Oh? Ne olmuş buna böyle?" Oğlunu gülümseyerek süzüp kızını yere bırakarak mutfaktan çıkmış odalarına doğru giden eşinin peşinden koşuşturdu. "Chuuya~"

"Çekil, sürtünme bana!"  Kadın bıkkınlıkla elini adamın çenesine koyarak ittirdi.

"Yasaku'yu neden cezalandırdın? Ben de seni cezalandırayım mı?" Bunu demesiyle yüzünün ortasına yumruk yemesi bir olmuştu. "Sabahtan beri kaçıncı bu?! Gelme yanıma!"

Osamu yanağını okşayarak çocukların yanına geri döndü. Sırıtarak yanlarına oturdu ve cebindeki biletleri çıkardı. "Hadi tüyelim artık."

Küçük kız o kağıtların ne olduğunu bilmese de sevinçle kollarını havaya kaldırırken on üç yaşlarındaki oğlan ise durumu henüz idrak edememişti. Babasının elinde gitmek istediği maçın biletleri duruyordu. Geç gelen tepkisi yüksek sesle olacaktı ki babasının elinin ağzına çarpmasıyla yapamamıştı.

"Şşş. Annenin dikkatini çekme." Sırıtarak elini çekti. "Kaçacağız. Hadi, sessizce üzerinizi değiştirin."

Yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmıştı oğlanın, ondan mutlusu yoktu şimdi. Kız kardeşinin elinden tutarak odalarına çekildi. Annelerinden gizli bir iş çevirmeleri imkansızdı ama o şu an Osamu'ya kızgındı, bu nedenle eğer dikkatli olurlarsa ona çaktırmadan çıkabileceklerini düşünüyorlardı.

Pek de öylede olmamıştı.

Parmak uçlarında dış kapıdan çıkarken Chuuya onları bulmuştu bile. İki eli bellerinde, yüzünde sakin bir ifadeyle, "Nereye?" diye sordu.

Üçlü, azar işitmek için hazırlanacakken Chuuya elini kaldırıp Yasaku'dan aldığı bileti gösterdi. "Bensiz gitmeye çalışmanızı affetmeyeceğim."

"Yaşasın! Annem de geliyor!" Ellerini çırparak olduğu yerde zıplamaya başladı Fuyumi.

***

Osamu hakkında çok şey biliyorum.

O benim her şeyim. Geleceğim ve geçmişim. Bugünüm ve yarınım. Onu her şeyden çok seviyorum. İki bebeğim istisna elbet.

Mutluluğunu hissedebilmem en büyük hazinem. O artık boğulmuyor.


Selamlaaar.
Öncelikle herkese teşekkürler.
Kısa tutmak istediğim bir şeydi. Umarım hoşunuza gitmiştir.♡

Şöyle de bu bebecikleri çizmiştim, bırakayım.

Bu Yasaku.

Bu da Fuyumi.

Kendinize iyi bakın.♥

Into Your WorldHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin