Bölüm 1| Geleceğe Gidiş

126 5 6
                                    

Çok çok zaman önce insanlar büyücüler ve savaşçılar olarak ayrılmışlar. Büyücü olarak doğmayanlar savaşçı olmaya mahkummuş. Yüzyıllarca geçerli olan tek bir kural vardı o da bir savaşçı ve büyücü karşılaşırsa mutlaka birisi ölmesi gerekiyordu.

  “Bu sefer seni yok edeceğim Miya Arrow!”

  “Bunun olacağını sanmıyorum Rabo!”

Miya oklarını her defasında atıp geri alıyordu. Ama bir türlü isabet etmemişti. Rabo da onun arkasından koşup sürekli kara büyü topları atıyor ama isabet ettiremiyordu. Miya ona doğru nişan almaya çalışırken hızını da düşürmek zorunda kalıyordu her seferinde. Kara büyü topları bu sefer daha da yakından gelmeye başlamıştı. Miya ok atmakta zorlanmaya başlamıştı. 3 oku da geri geldiğinde artık 3lü oklarını atma gereği duydu. Yoksa baş düşmanı Rabo’dan kurtulamayacaktı.

(Y/N: Oklar sadece 3 tane ve atıldıktan sonra bumerang gibi geri gelebiliyor.)

Miya çok hızlanarak arayı açtıktan sonra yere çömeldi ve tek gözünü kapatarak okları Rabo’ya doğru nişan aldı. Rabo onu görmüştü ve gelen okları ona çok yaklaşınca yakmıştı.

“Artık bir şey yapamazsın ve şimdi seni öldüreceğim!” diyerek içten gülüyordu.

*Ben oksuz da yapabilirim! Tek yapmam gereken ondan baya uzaklaşmak.* diye içinden söyleniyordu Miya.

Arkasına bile bakmadan önünde büyük bir dal parçası vardı ve ona takılıp yere kapaklandı. Sersemlediği için hemen kalkamadı ve Rabo ona yetişmişti.

“Görünüşe göre yolun sonu.”

Rabo işaret parmağını Miya’ya doğru götürerek bir şeyler mırıldandı. O anda da çok büyük bir büyü çemberi belirdi. Simsiyahtı. Miya kalkmaya çalışsa bile büyü çemberi onu çekiyordu.

“S-sen n-ne yapıyorsun?!”

“Karanlık geleceğe hazır ol Miya Arrow. Sayanora…”

Ve çok hızlı bir şekilde büyü çemberi onu yutmuştu. O anda da büyü çemberi kapanmıştı. Rabo yüzünde sinsi bir gülümseme ile oradan ayrıldı.

“Eliza-Chan daha ne kadar yürüyeceğiz?” derken ayrıca somurtuyordu Keiko.

“Şehre varmamız çok sürmez biraz daha dayan ufaklık!” diyerek eliyle kafasını hızlı ve sertçe okşadı.

“Bana ufaklık demenden nefret ediyorum ama Eliza-Chan”

Eliza ve Keiko şehir merkezine gidiyorlardı. Ama orası sadece büyücülerin gidebileceği yerdi. Oraya girmeye çalışan savaşçılar halka açık infaza tabi tutuluyordu.

Açıklık arazide Keiko’nun gözüne yerde arkasını dönük oturan mor saçlı birisini fark etti.

“Şurada birisi var gibi görünüyor Eliza-Chan”

“Sen burada dur ben bakmaya gideceğim.”

Eliza o kızı tanımıştı. Rina Tyler! Onunla daha önceleri hep karşılaşmışlardı ancak galibiyet kimsede değildi. 

“Buraya geleceğini biliyordum Eliza…” demişti ağır bir şekilde. Hala arkasını dönmüş yerde oturuyordu.

“Artık birimizin kazanması gerekmiyor mu?”

Yerden kalkıp Eliza’ya döndü ve üstünü silkeledi. Kılıcını kınından yavaşça çıkarıp saldırı pozisyonuna geçti.

Eliza da etrafında mavi büyü enerjisi çıkarmıştı. Keiko da sadece izliyordu olanları. Rina kılıcı ile hemen Eliza’ya saldırıya geçti. Eliza’da kendisini koruyacak kadar geçici bir kalkan yapmıştı.

“Tüm yapabildiğin bu mu Rina? Tüm savaş boyunca kalkan mı yaptıracaksın?”

“Daha ısınıyorum ama görünüşe göre sen kendini şimdiden fazla üstte gördün.”

Bu sözlerden sonra kıyasıya savaş başlamıştı. Eliza da saf büyü enerjisini kullanarak kendine kılıç yapmıştı ama tamamen maviydi.

Rina Eliza’nın açığını bulmuştu ve çok sert bir saldırı yapmıştı. Dolayısıyla biraz savrulmuştu olduğu yerden.

Keiko artık geride kalmak istemiyordu ve bu anı savaşmak ve Eliza’yı korumak amaçlı kullanacaktı. Eliza’nın yanına doğru koşarken büstüyeri, çorapları ve gözleri simsiyah olmuştu.

“Siyah Rengin Durduruşu!”

İkisinin tam ortasında siyah bir duvar oluşmuştu.

“Keiko, sana orada durmanı söylemiştim!” demişti yerde yatan Eliza.

“Artık büyülerimi en üst düzeyde kullanabilen birisiyim Eliza-Chan ve sen buna şahit olacaksın!”

Bu konuşmayı açık olarak gören Rina Keiko’ya doğru tam saldıracak iken gökte çok büyük bir büyü çemberi oluştu. Ve biraz uzakta da o çemberden düşen birisini. Bu Miya’ydı ama onlar kim olduğunu bilmiyorlardı.

“Umrumda bile değil!” diyerek tekrar Keiko’ya saldırıya geçti Rina.

“Buralarda su yok ama seni maalesef ki ıslatmam gerekecek. Mavi Rengi Akışı!”

Rina’nın üstüne dalga büyüklüğünde su çarpmıştı. Uzak yere savrulup bayılmıştı.

“Eliza-Chan onu öldürmeme izin var mı?”

“Onu kendi ellerimde öldüreceğim Keiko. Şimdilik ona yetmiştir.”

Keiko Eliza’yı yerden kaldırarak onun kolunu kendi omzuna attı ve tekrar şehre yürümeye devam ettiler.

Miya ise daha yeni kendine gelmişti ve neredeyim ben diye düşünüp duruyordu. Zar zor yerinden kalkıp tökezleyerek gördüğü şehre doğru ilerledi.

Şehre vardığında gördüğü tüm insanlar yabancıydı. Etrafta yardım isteyecek kişiler de görünmüyordu.

En sonunda çok fazla yorgun düşmüştü ve ara sokaklardan birisine girip dizleri üzerine çöküp soluklandı.

*Bu lanet olası yerden çıkmam gerekli bir an önce!*

Olduğu sokağa hardal rengi paltolu birisi gelmişti. Miya aniden telaş yaptı ve oradan kaçmaya girişti.

“H-hey dur bekle!”

Kuroi MiraiiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin