"Ben senin kahverengi gözlerini deniz gibi sevmiştim.."
____________________________________
5 YIL SONRA;Zaman durmak bilmeyen, koşarak giden şeydi. Çekilen acılar, üzüntüler, özlemler, kızgınlıklar, pişmanlıklar ve daha binlercesi geçip gidiyordu işte. Geriye 'iz' olarak kalıyordu ve kapanmış eski bir defter gibi kenarda öylece duruyordu.
Bazılarının açılması gerekiyordu, saklı kalmaması. Bazılarının ise hiç açılmaması gerekiyordu, geçmişin tozlu sayfalarında kalması gerekiyordu.
Hayat öyle bir yaşam yeri ki, geçmez denen her şey geçiyor, yaşamam dediğin her şeyi yaşıyorsun, bu da olmaz dediklerinin hepsi oluyor. Geriye ise olgun bir 'sen' kalıyor.
Bazen olgunlaşmak istemezsin, tüm bunları yaşamak istemezsin ama hayat böyle bir şey, her şeyi yaşayarak olgunlaştırıyor insanı. Mutluluğu yaşadığın gibi acıyı da yaşatıyor sana, sahi hayat her şeyiyle güzel değil midir gerçekten?
Başlayan aşkla, biten aşkla, acıyla, pişmanlıkla, hepsiyle güzeldi hayat.Aradan geçen beş yılın ardından bugün İstanbul'a yeniden dönüyorduk. İstanbul belki de benim bir daha hiç yaşamak istemeyeceğim bir şehirdi, ama öyle olmadı. Zaman geçtikçe her şey geçiyordu ve İstanbul'la olan, İstanbul'da olan anılarım sadece geçmiş olarak kalmıştı.
Ercan'la evliliğimizin yarın beşinci yılıydı, muhtemelen Ercan güzel bir plan yapmıştı ve yarın güzel bir şekilde yıldönümümüzü kutlayacaktık.
Kızım, Asel..
Beş yaşında, güzeller güzeli kızım vardı ve beş yaşında olmasına rağmen büyük bir insan gibiydi.
Ben..
Hayatımda çok şey değişmişti, ben değişmiştim, hayallerim ve isteklerim değişmişti.
Tarih öğretmeni olma hayalimden nefret etmiştim mesela.
İlk restoranımı dört sene önce üniversite okurken açmıştım ve sonrasında ise bunun devamı gelmişti. Şu an kızımın adına ait restoran zincirlerim vardı, mutluydum. Yine de sevdiğim işi yapıyordum sonuçta.
Ercan Babası gibi beyin cerrahı olmuştu ve mesleği sebebiyle İstanbul'a dönüyorduk. Babasından kalan hastanenin başına geçmesi gerekiyordu, benim de zaten İstanbul'da yeni açılacak olan restoranın başında olmam gerekiyordu.
Hayır, babası ölmedi. Sadece emekliye ayrıldı ve Ercan da hem başhekim hem de hastane sahibi olarak işinin başına gidecekti.
Beş sene içinde çok şey değişmişti.
Numaramı değiştirmiştim, zamanla olgunlaşıp o çocuksu halimden çıkmıştım. Daha bir kadınsı olmuştum.
Değişmeyen tek şey vardı, kalbim.
Hâlâ Özgür'e aitti.
Ve bedenim..
Özgür'den sonra başka bir ten değmemişti tenime..
Ercan'la beş senedir evliydik, bir kere bile öpmemişti beni.
Saygı göstermişti, zaten Masal sebebiyle evlenmiştik onunla. Masal aile ortamında büyüsün diye.
Masal'dan gerçeği saklamamıştık, artık bir şeylere aklı eriyordu ve ona Ercan'ın öz babası olmadığını söylemiştik. Gerçek Babası hakkında bilgi veremezdim, vermeyecektim de.
Özgür, İstanbul'a dönüyor oksakta bizi asla göremeyecekti, bize asla ulaşamayacaktı. En önemlisi de Masal'ın kendisinin kızı olduğunu asla bilmeyecekti. Buna izin vermezdim, vermeyecektim.Özgür'den hiç haber almamıştım, şu an ne yapıyor ya da evli mi? Çocuğu var mı? Hâlâ öğretmenlik mi yapıyor, yoksa şirketin başında mı duruyor sadece bilmiyordum. Açıkçası tüm bunları öğrenmek istemiyordum, benden ve bizden ne kadar uzak olursa benim için o kadar iyiydi. Önceliğim Masal'dı, onu asla öğrenmemeliydi. Masal'ı herkes Ercan'ın kızı olarak bilecekti. Böyle olmak zorundaydı.
Yolcular uçaktan inerken, inen yolcuları izledim ve sıranın bize gelmesini bekledim. Önümüz boşaldığı zaman Masal'ın elini tutarak uçak merdivenlerinden indim. Ercan'ın anne ve babası, Merve ve Barış bizi bekliyorlardı.
Barış mı ne alaka? Barış ve Merve evlendi!
Barış Özgür'ün en yakın arkadaşı, ama Masal'dan haberi yok. Olmaması için elimden geleni yapacağım, beni zorlu bir hayat bekliyordu İstanbul'da. Umarım Özgür'le hiç karşılaşmazdım..
"Babaanneciğim, dedeciğim!"
Masal koşarak Ercan'ın anne ve babasına sarıldı.
Sevgi anne ve Mehmet baba Masal'ın gerçek babasının Özgür olduğunu bilmiyordu, bilmemesi daha iyiydi açıkçası.
Yanlarına gidip ikisine de sarıldım.
"Hoşgeldiniz." Dedi Sevgi anne.
"Hoşbulduk anne." Dedim, güleryüzle.
Merve'nin yanına giderek sıkı sıkı sarıldım.
"Çok özledim seni, Afra. Beş sene geçti, sadece görüntülü konuşmak yetmiyormuş."
Tebessüm ettim.
"Öyle gerçekten, sen de öyle çok güzelleşmişsin. Evlilik yaramış herhalde."
Barışa bakarak gülümsedi.
"Afra, ben hamileyim!"
Gözlerim kocaman açılmıştı.
"Gerçekten mi? Çok sevindim!"
Başıyla onayladı.
Barış'a çevirdim bakışlarımı.
"Hoşgeldin, Afra." Dedi, buruk bir tebessümle.
"Hoşbulduk, hayırlısı olsun." Dedim, bebeği kastederek.
Rüzgardan savrulan saçlarımı geriye doğru atarken bakışlarım ilerideki ağaçlığın arkasına çevrildi.
Biri bakıyordu ama şu an yoktu?
Ama gerçekten bakıyordu?
Özgür olamazdı değil mi? Olmamalıydı.
"Hadi çocuklara, eve gidelim. Evinizi temizlettim, yemekler de hazırlattım."
Gülümsedim.
"Zahmet etmişsiniz, anne."
Başını belli belirsiz onaylamazca salladı.
"Evlatlarım ve torunum gelmiş, zahmet olmadı."
***
Bavulumdaki kıyafetleri giyinme odama yerleştirme işim bittiğinde Ercan'ın bavullarını açtım ve güzelce, kırıştırmadan onun da kıyafetlerini yerleştirdim.
"Yardımcımız yapardı, Afra."
Omuz silktim.
"Ben yapmak istedim."
Derin bir nefes verip birkaç adım atıp yanıma geldi, elini saçlarımın uçlarında gezdirirken tebessüm ettim.
"Eğer dönmek istersen, burada bir gün bile kalmak zorunda değiliz. Bunu biliyorsun değil mi?"
Başımla onayladım.
"Artık her şey geçmişte kaldı Ercan, biz bir aileyiz. Sen, ben ve Masal'ın olduğu mutlu bir aile."
Başını onaylamazca salladı.
"Sahte aile, en azından buradaki sahte olan benim."
Kaşlarımı çattım.
"Hayır Ercan, sen Masal'a doğduğu günden beri babalık yaptın. Ben beni aldatan babasındansa senin babalık yapmandan daha mutluyum, Masal da mutlu."
Yanağımı okşadı.
"Bir gün öğrenecek biliyorsun değil mi?"
Kaşlarım iyice çatıldı.
"Hayır, hiçbir zaman öğrenmeyecek bunu."
Dudaklarını ıslattı.
"Barış bize bu kadar yakınken bu pek mümkün değil."
Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Barış bilmiyor, Merve söylemez."
Dudaklarını birbirine bastırdı ve giyinme odasından çıktı, arkasından ben de çıktım.
"Ne kadar eminsin?"
Arkadaşımdan şüphe etmem mi gerekiyordu?
"Merve'den şüphe edeceğimi düşünmüyorsun herhalde?"
Omuz silkti.
"Göreceğiz, umarım söylemez ama hiçbir kadın kocasından bir şey gizlemez."
İçime bir şüphe düşürmeye çalışıyordu ama Merve benim en yakın arkadaşımdı, neler yaşadığımı en iyi o biliyordu.
"Ercan, lütfen bunları konuşmayalım."
Başıyla onayladı.
"Gel buraya." Bir iki adım atıp aramızdaki mesafeyi tamamen kapattığımda sıkı sıkı sarıldım. Başım burnuna değiyordu, saçlarımın kokusunu içine çektiğini hissedebiliyordum.
Gülümsedim.
Birbirimize aşık değildik ama güzel bir çift, güzel bir anne baba olmuştuk.
"Bana da sarılın, bana da!"
Gözlerimi açtığımda bize doğru koşan Masal görüş alanıma girdi, gülümsedim. Kollarımızı kocaman açtık ve ortamıza alıp sarıldık.
"Ben sizi çok seviyorum." Yanağını öptüm.
"Ben de seni çok seviyorum, güzel kızım."
"Hep seveceğiz." Ercan'ın bu dediğini onayladım.
Kalbimizde hep sen olacaksın güzel kızım, belki de tek sen.
Aradan geçen iki saatin ardından gözlerim duvarda asılı saate kaydı, saat onu geçiyordu.
"Masal, hadi anneciğim uyku vakti."
Oflayarak Ercan'a baktı.
"Baba, bugün erken uyumasam olur mu?" Gözlerimi kısarak baktım.
"Annen ne derse o, ben karışmam."
Kıkırdadım ve Ayağa kalkıp elimi uzattım.
"Hadi gel."
Birlikte yukarıya çıktık ve odasına girdiğimizde gardrobundan pembe pijamalarını çıkarttım, üzerindekileri çıkartırken ona bakarak gülümsedim.
Kızım büyüyordu, beş yaşında ve kendi işlerini kendi yapan biri hâline gelmişti.
Pijamalarını giydirdikten sonra saçlarını taradım ve ördüm.
Uyurken saçları karışmaması için örüyordum, böylece karışmıyordu saçları, ayrıca terlemiyordu da.
"Hadi bebeğim, şimdi sen uyuyorsun ve ben de babanın yanına gidiyorum. İyi geceler.." Alnını öpüp odadan çıktım ve aşağı indim.
Koltukta oturmuş, bir elinde kumanda vardı ve televizyon izliyordu. Yanına oturup başımı göğsüne yasladım. Elindeki kumandayı bırakıp omuzuma sardı kollarını.
"Beş sene geçti Ercan, bu beş senede hep yanımda sen vardın. İyi ki hep sen vardın, sen benim için çok değerlisin."
Saçlarıma öpücük kondurdu.
"Ben seni hiç bırakmayacağım, bu evliliğimiz gerçek değil ama buna rağmen seni bırakmayacağım."
Burukça gülümsedim.
"Gerçek bir evlilik olmasını ister miydin?" Aklıma gelen ilk şeyi sordum ve devam ettim.
"Sonuçta sen de bir erkeksin, zamanı geldiğinde evlenmek istersin ama ben buna engel olmuş gibi oldum."
Kendimi göğsünden çektim.
"İlk soruna gelecek olursak, beş sene önce istemezdim gerçek olmasını çünkü o zaman gerçekten arkadaş gözüyle bakıyordum, şu an bile baksam o gözle sonuçta biz evliyiz ve ben bir erkeğim. Böyle bir soruyu yanlış kişiye sordun canım, ayrıca zamanı geldiğinde evlenmek isterdim evet ama şu an biz evliyiz ve eğer bu ömür boyu sürerse, bu evlilik sahte evlilikten çıkar."
Dudak büktüm.
"Ben Masal'a hamile olduğum için sana evlenelim dedim, eğer birine aşık olursan ve benden boşanmak istersen anlayışla karşılarım. Aramızda gerçek karı koca ilişkisi yok sonuçta."
Başıyla onayladı.
"Birine aşığım, evet."
Gözlerimi kocaman açtım.
"Ne? Neden benimle paylaşmadın bunu?"
Omuz silkti.
"Boşver, önemli değil." Kaşlarımı çattım.
"Boşanabiliriz bak istersen, ciddiyim. Aşkının önünde duracak değilim.."
"Boşanmam gereken biri değil."
Tek kaşımı kaldırdım.
"Seni sevmiyor mu?"
Başıyla onayladı.
"Kalbi başkasına ait."
Dudak büktüm.
"Üzgünüm."
Başıyla onayladı.
"Ben de."
***
Yeni açılacak olan restorandan çıktım ve daha önce açılmış olan restorana gittim. Bugün özel bir grup varmış, yani iş toplantısı için geleceklermiş. Yemekleri özel olarak benim yapmam istemiş ve ben de mutfağa girip akşam için güzel bir masa hazırlayacaktım.
A'dan Z'ye her şey güzel olmalıydı, çünkü titizlik istemişlerdi ve bu yüzden yemekleri benim yapmam istenmişti.
"İş toplantısı için gelecek olan grup geldi, Afra hanım."
Başımla onayladım ve ellerimi birbirine çırptım.
"Hadi arkadaşlar başlıyoruz, yüzümü kara çıkartmayın." Dedim ve önümdeki eti yapmaya başladım.
Pepe Verde Soslu Bonfile siparişini gördüğümde gözlerimi kısarak baktım.
Özgür çok yerdi bunu, çok yapmışlığım vardı.
Siparişler tamamen hazır olduğunda garsona verdik ve sorma ise derin bir nefes aldım.
"Hadi bakalım, beğenecekler mi acaba?"
Yaklaşık, yarım saat sonra tatlı istemişlerdi, tatlı olarak herkes şerbetli tatlı isterken bir kişi Cheesecake istemişti, böğürtlenli olanından.
Tatlıları hazırlayıp süsledikten sonra garsona verdim ve içeriye odama geçtim.
Yorulmuştum.
Ayağımdaki terlikleri çıkartıp topuklu ayakkabılarımı giydim ve başımdaki şef şapkasını, sonda da önlüğümü çıkartıp kenara koydum.
Kapım tıklandığında oturduğum yerde doğruldum.
"Gir."
"Afra hanım, iş toplantısı için gelen müşterilerden birisi sizi görmek istiyor. Sanırım yemekler konusunda övgülerini iletecekler."
Başımla onayladım ve kızın çıkmasını bekledim.
Aynada üzerime baktığımda krem v yaka dantelli bluzum, üzerinde ise pembe ceketim ve pembe bol paça pantolonum, siyah ayakkabılarım, dalgalı saçlarım ve sade makyajımla hoş gözüküyordum.
Çantamdan parfümümü çıkartıp birkaç defa sıktım ve odadan çıktım.
"Hangi masada oturuyorlar?"
"Yedi numara."
Başımla onayladım.
Mutfaktan çıkıp restorana giriş yaptığımda yedi numaralı masayı aradı gözlerim ve bulduğunda tebessüm ettim.
Bana arkası dönük bir adam vardı, masanın en başında oturuyordu. Muhtemelen iş toplantısındaki o işin sahibi olan adam oydu.
Adımlarımı hızlandırarak masaya ilerledim.
"Beni çağırmışsınız?" Dedim, masanın yanına vardığımda.
"Evet, sizi çağırdım."
Bu ses?
Bakışlarım masada oturan adama kaydığında göz bebeklerim büyüdü.
Özgür!
Özgür burada, tam karşımdaydı.
Yutkundum.
"Anneciğim, biz geldik!"
Başımı sağ tarafa çevirdiğimde, Masal'ı gördüm.
Ben kendime söz vermiştim, onlar birbirlerini bulamayacaklar diye.
Tekrar Özgür'e baktığımda ise gözlerim kararmaya başlamıştı.
____________________________________
💚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞTEN DAHA PARLAK
ChickLitGüneşten Daha Parlak Gözleri bana güneşin kızgın sıcağını hatırlatıyordu, gözleri üzerime değdiğinde sanki kavruluyordum. Yasaklar her zaman çiğnenmek için değil midir sahi? Üzerine basarak ezmek istiyordum o yasakları.. Hem de iki yasak üst üste...