ACILARA REFERANS adlı ilk kitaptır.
...
Özel bir gücünüz olsaydı bunun ne olmasını isterdiniz?
Çağıl'ın seçme şansı yoktu.
Zaten yazar size sorduğu gibi ona sormamıştı. Seçme hakkı da tanımamıştı.
Fakat yazar ona seçme hakkı tanısaydı, Çağıl asla...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Çağıl Andıç
ACILARA REFERANS
Soluk gri cesetler... Soluk gri can yakanlar... Soluk gri, dipsiz bir kuyu... Varlığımın sadakati Tanrı'ya ant içmişti. Kocaman bir beyazlığın dünyasına gri bir nokta olarak düşürmüştü. Bu dünyada siyah yoktu ama gri çoktu. O kadar çok olmasına rağmen hiçbir göz o gri solgun cesedi andıran rengi görmedi. Kimse yüreğiyle bakamıyormuş, Tanrı bana yüreğimle bakmayı öğretti. Her şey babamın anlattığı, kızını koruma iç güdüsüyle oluşturduğu masalla başladı. Tanrı dünyadaki tüm kederi, hüznü, mutsuzluğu, acıyı bir renge sığdırmış. Bu can yakan duyguları yüreklerine bırakmış. Kimse kimsenin can yanıklarını görememiş, anlatsalar bile kimse duymamış; yüreklerinde tozlu raflarda eskiyen bir kitap kalakalmış öylece...umutsuzca. Sonra bu elzem insanoğlunun acısı Tanrı'nın kalbine dokunmuş. Dünyadaki tüm acıları, can yakanları alabilecek bir kız çocuğunu anne rahmine bırakmış. Bir lütuf anne karnındaki bebeğin yüreğine ve gözlerine dokunmuş. O Kız çocuğu hem yüreğiyle görmüş hem de gözleriyle. Her şeyin bir bedeli olduğunu çok iyi biliyordum. Bu masalda da büyük bedeller vardı. Tüm dünyadaki acıları geçirip kendi acısını geçirememek bu lütfun bir de lanetiymiş işte. Babam bu masalı bana yıllarca anlattığında, aslında benim hikayem olduğunu çok iyi biliyordum. Babam bana, benim masalımı mutlu sonlarla anlatıyordu. Fakat ben bu masalda hiç mutlu olmadım. Tanrı tüm kullarına acırken bana hiç acımamıştı. Bir masal ne kadar kötü olabilirdi ki? Benim masalım öyleydi. Dinleyene bir şey olmuyordu, yaşayanın canı çok yanıyordu. Ben daha o yaşlarımda, masalları dinlediğim zamanlarımda Tanrı'nın da bir şeytan olduğuna inandım ve kendime bir söz verdim. Bana verdiği bu şeyi onun istediği gibi kullanacak, kendime acımasız olacaktım. Kendi canımın yanacağını bile bile dünyadaki tüm soluk gri ışıkları söndürecektim. O ışıkların hepsi bedenimde parladığında Tanrı o gün beni görecekti. O gün geldiğinde Tanrı'ya sadece soracaktım. Neden diğer kullarına acıdığın gibi bana acımadın? Neden yaşamımın değersiz olduğunu hissettirdin? Babamı, annemi kaybettim. Dört yıl bir yetimhanede geçirdim. Siz hiç yüzlerce kalpten sızan gri ışığın olduğu bir evde yaşamak ister miydiniz? Ben o evde dört yıl geçirdim o dört yılda tüm çocukların acılarını aldım. O dört yıl ailemin ölümünden daha çok yaraladı beni. Yine de durmadım. Dört yılın her günü kendimi öldürürken başkalarını yaşattım. İşte bazı lütuflarda böyle oluyordu. Üzerken mutlu hissettirirdi. Bazı gerçekler anlatmaya gerek kalmazdı insanlar bunu kendi anlardı. Düşüncelerimin zifiri karanlığından sıyrılan zihnim elimdeki kupaya düştü. Üç katlı bir binanın balkonundan aşağısını seyrediyordum. Yağmur çiseliyordu. Bina hemen anayolu ve caddeyi boylu boyunca gösteriyordu. Bu yüzden aşağıdaki kalabalık insan topluluğunu tüm çıplaklığıyla görebiliyordum. Bazıları hafif çiseleyen yağmura rağmen şemsiyelerine sarılmış, bazıları sıcak montlarının içinde ilerliyor, bazıları yanlarındaki kişilerle konuşurken yolun diğer tarafına gidiyordu. Telefonla konuşan, aceleci adımlarla ilerleyen, ellerindeki torbalarla giden, yaşlı genç, çocuk bebek, kadın, erkek... Hepsi sanki bir fanusun içindeydi. Hepsi monoton hayatlarını sürdüren sıradan insanlardı. Gözlerimin gördüğü buydu. Birde yüreğimle bakalım. Gözlerimi onların kalplerine indirdim. Gördüğüm kalabalığın çoğunluğunun kalbinden soluk gri ışık süzmesi yayılıyordu. Okul çantasıyla ilerleyen yüzünde donuk bir ifadenin hakim olduğu genç kıza baktım. Yeşil gözlerimi gri bir duman kaplarken genç kızın kalbindeki soluk ışık süzmesinin ardındaki dipsiz gri kuyuya süzüldüm. Kalbinde hüzün saklıydı. Görüntüler zihnime düşerken kalbindeki soluk gri ışığın sebebinin en yakın arkadaşıyla kavga etmesi olduğunu gördüm. Kızın acısından sıyrıldıktan sonra yavaş adımlarla ilerleyen yaşlı bir adama döndüm. Kalbindeki bakışlarım oraya çivilenip, kuyunun içine düştüğümde görüntüler zihnime düştü ve bir mezarlığın önünde son buldu. Üç yıl öncesinin tarihi vardı orada, ay ve gün bugünü gösteriyordu. Üç yıl önce bugün kaybettiği eşinin acısını taşıyordu yaşlı adam. Bu durum birbirini götürdü. Soluk gri ışığın olduğu bedenlerin acılarını izledim. Kimisi eşini, çocuğunu, kardeşini, annesini, babasını kaybetmişti. Kimisi o gün içinde biriyle kavga etmiş, tartışmış, kırıcı sözleri yaralamıştı. Kimisi uğradığı tacizin, şiddetin, cinsel yönelimi yüzünden aşağılanmasının, bedenindeki fiziksel engelin küçümsenip tiksinilmesinin, önyargının, dışlanmanın acısını taşıyordu. İnsan insana acı verirdi. İnsanın insana verdiği acıyı geçirebileyim diye Tanrı beni yarattı. Fakat Tanrı benim acımı geçirebilecek birini yaratmayı akıl edemedi. O yüzden bu masal benim için acı veren bir hikâyeden ibaret oldu. Çünkü o hikayedeki kız... Size bu masalı anlatmamı ister misiniz? Babamın beni koruma iç güdüsüyle mutlu sonla bitirdiği masalı ben size tüm gerçekliğiyle anlatacağım. Lakin sizi koruyamayacağım, çünkü ben kendimi bile koruyamamış olacağım. 🕳🎻🎨
Ciao, Eğer bu tanıtımı okuduysan uzun bir yola girdiğimizi bilmeni isterim. Uzun soluklu bir yol.. Wattpad ortamında olmayan bir kurgu ve fikirle buraya gelmiş bulunmaktayım. Kitabın akışını sabitleştirmek, sizi bekletmemek, küçük sorunlardan dolayı yayınlayamama gibi gerçekçi bahanelerde bulunmamak için tam olarak 30 bölüm stok yaptım ve bu şekilde geldim. Bunu yaparken tek düşündüğüm zihinlerine girdiğim insanların zihinlerinden çıkamamaktı. Her hafta Salı gecesi bölümleri 22.00 da atacağım. Ya da 1.30 bu iki saati aklınızda tutu çünkü o saatlerden birini seçip atacağım bölümleri. Her bölüm en az 25 sayfa(word) ve yukarısında hiç aşağısına inmedim. 8000-15.000 aralığında kelime sayımız mevcut. Yb ne zaman gibi sorular istemiyorum bu kesin ve net. Bu tür sorular cevap bile vermeyeceğim. Bunu kesin bir kural olarak koymamın sebebini de stok yapmadığım çoğu kitabımın bölümlerinde yaşadığım durumdan kaynaklı olduğunu bilin. Çok stres yapıyorum bölüm yazıp atayım dediğimde kurgu karışıyor, istediğim gibi olmuyor falan filan sorunlarıyla kalıyorum bu beni de üzüyor güzel olmayan bölümse sizi üzüyor. 30 bölüm yaptım ama düzenlemedim bunu da ondan söylüyorum. Şuan yarısı düzenli yarısını da düzenlemeye devam ediyorum. Amacım düzenli bölüm atmak...
Sadece şunu bilmenizi istiyorum AR benim için bir kitap değil daha fazlası. Belki bir gün size bunun nedenini anlatır, sizinle beraber ağlarım...Aklınıza kazınırsam bir gün aklımı kazarım sizinle beraber. Bunu unutmayın. İyi günler.