Başkaldırı

109 10 3
                                    

Burnumda tandırda pişmiş bir ekmek kokusu...

Önümde soğuk ve hissiz asfaltlar...

Gökdelenlerin arasından gelip gidişim böyle başladı.

Ansızın içime dolan bir hırs ve elimde kafatasım, günahlarımı gökdelenlerin duvarlarına çarpa çarpa ilerledim.

Metropole olan isyanım, öz benliğimi yitirmeye başladığımın farkına varalı beri...

Duvarların, demirlerin, betonların ve yüksek katlı binaların hiçbir suçu yok bunda... Suç bizde! Suç insanlarda.

Bir avuç kalabalıktan çıkan bir ordu, bir savaş gürültüsüne isyanım, bedenle ceset arasındaki farkı düşüneli beri...

Savrulan saçlarıma rüzgâr toz yığını üfledikçe toz bulutuna döndü beynim...

İnsanlar yaşama sığındıkça, yaşam insanları iter oldu. Ya bunca sıkıntı, bunca debeleniş, bunca sarsıntı neden?

Dağınık ve kalabalık yerlere yerleşimimizdendi bunca dağınıklığımız...

Kurulu düzeni bozmak, yeşille griyi karıştırmak gibi bir şey, tabiat düzenine metropol düzenini sığdırmak...

Ültimatomlara tahammülsüzlüğümüzden, özgürlüğe düşkünlüğümüzden dem vuruyoruz ya boşuna...

Kırmızıda dur, yeşilde geç, asansör düğmesine bas, durakta otobüs bekle, kılık kıyafet dikkat, eğitim ve öğretim hakları, kurulmuş robot gibi hareket etmelerimiz, görgü kuralları; burada gülümsemelisin, burada üzülüyor görünmelisin, bardağı şöyle tutmalısın, lokmayı şöyle çiğnemelisin...  Tüm bunlar bir tutsaklık değil mi aslında?..

Halbuki ucu ebedî hayata sarkan bir ipe tutunuşumuzdur yaşam...

Bir ipe tutunabilmek adına ciltler dolusu kurallar sıralayışımızı düşündüğüm gün koptum yaşamdan...

Ve günahlarımı...

Ve kahkahalarımı...

Ve yaşayışlarımı yüklenip omzuma...

Asfalttan çimene uzanan bir yola koyuldum.

Gökdelenler tek elini beline koymuş, diğer elinin işaret parmağını gözüme gözüme sallayan bir dev gibi görünseler de gözüme...

Korksam da...

Ara sıra dönüp ardıma baksam da...

Sokak lâmbalarının altında huzursuzca birbirine dayanmış binalar intikam fısıltılarını bana duyurmaya çalışsalar da...

Yola koyulduğum gün dönmemeyi ahdettim ben...

Kır çiceklerinin arasında dolaşanlar, dönüp çağırdılar gökdelenlerle savaşan bu çocuğu...

İnsanî yapılardan uzaklaşıp rahmanî yapılara koşturuşum o gün bu gündür...

Ağaç ve bina arasındaki farkı düşünüp yüceliğine akıl sır erdirmeye çalışışım...

Yaşamın hakikÎ mânâsını bulmak adına çırpınışım...

Ve hayatta baki kalacakmış gibi yerleşmeyi şiddetle reddedişim...

O gün bu gündür...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 05, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YUSUF YÜZLÜ YÜREKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin