Jimin karşısındaki kapının önünde dikilerek cesaretini toplamaya çalışıyordu. Jungkook'un evine varmıştı, fakat kapıyı çalmak yerine içindeki tuhaf ve heyecan dolu hissin azalmasını bekliyordu. Duyguları kapının önünde geçirdiği süreç boyunca daha da karmaşık bir hal alırken içinde kendi kendine verdiği savaşı bitirmeye karar verip zili çaldı.
Uysal bir şekilde kapının önünde beklerken çok geçmeden kapı açılmış ve gülümseyerek ona bakan uzun bedenle karşılaşmıştı. Fotoğraftaki gibi karışık saçları ve siyah bol bir tişörtü vardı üstünde. Jimin bu basit ve özensiz gibi görünen tarzını bile beğeniyordu Jungkook'un.
Jungkook, Jimin'den farksız bir şekilde karşısındaki küçük bedeni incelerken Jimin bu sessizlikten ve üstünde hissettiği gözlerden dolayı içindeki kaçma isteğini bastırmak adına konuştu, "Merhaba."
Jungkook kendisini hızla toparlayıp Jimin'in güzel ve parlak gözlerine bakmaya başladı, gülümseyerek kapının önünden çekildi ve Jimin'in içeri geçmesi için ona alan yarattı. "Hoşgeldin sarışınım."
Jimin gülümseyerek Jungkook'un koluna hafifçe vurdu ve içeri geçti. Jungkook'un ona bu şekilde seslenmesi hoşuna gidiyordu.
Jungkook bu sırada kapının önünde dikilmeye devam ederken Jimin'in sonunda dikkatini çekmeyi başardığı için kendi kendine küçük bir zafer kutlaması yaparak önden ilerleyen çocuğu arkadan süzmeye başladı ve kendisini tebrik etti.
Jimin çok geç kalmadan içeriden ona seslendiğinde kendisini toparladı ve kapıyı kapatıp içeri geçti. Jimin ve kedisi çoktan tanışmıştı bile. Normalde eve gelen çıkanı umursamadan yerinde oturmaya devam eden kedi Jimin'i görünce etrafında dört dönmeye başlamıştı.
Jimin mutlu bir şekilde kediyi kucağına alırken Jungkook yanına oturdu ve kediye doğru şaşırarak konuştu. "Levi sende az fena değilsin, normalde birisi geldiğinde kıçını bile kaldırmaz. Demek ki güzelden anlıyor. Sahibine çekmiş."
Jimin kıkırdayarak kediyi sevmeye başladığında Levi miyavlayarak Jimin'e daha çok sırnaşmıştı. "Hayvanlarla aram iyidir. Ayrıca kedin gerçekten çok sevimli, güzelliğine şuan burada çöküp ağlayabilirim."
Jungkook kolunu Jimin'in sırtına doğru atarak muzip bir şekilde gülümsedi ve "İstersen çöküp ağlayabileceğin daha güzel şeyler de yapabiliriz." dedi.
Jimin gözlerini büyüterek Jungkook ile arasına mesafe koyacağı sırada Jungkook onu omzundan tutarak gitmesini engelledi. "Kaçma hemen, şaka yapıyorum." diyerek güldüğünde Jimin kızarmaya başlamıştı. "Kaçmıyorum. Hava alamadım bir an."
Jungkook yalandan onayladığını belirten bir mırıldanma sesi çıkardığında Jimin dirseğini onun karın boşluğuna doğru geçirmişti. Jungkook anında geri çekilerek kahkaha atmaya başladı ve "En sevdiğim huylarından birisi de böyle minik haşinlikler yapman." diyerek kısa çocukla dalga geçmeye devam etti.
Jimin gülümseyerek göz devirdi ve kucağındaki kediyle ilgilenmeye karar verdi. Jungkook kıskanç bir şekilde Levi'ye bakarken Jimin'in kediyi öpmesiyle son noktaya geldi ve kafasını Jimin'in göğsüne doğru getirmeye çalıştı, "Beni sev."
Jimin gülümsedi ve "Hayır." diyerek kediyi Jungkook'un kafasına oturttu. Jungkook hızla geri çekildi ve kaşlarını çattı. Jimin yan gözle ona baktığında çocuk gibi somurtan bir Jungkook görmeyi beklemiyordu, karşılaştığı manzarayla birlikte kahkaha atmaya başladı ve kediyi yavaşça yere bırakarak Jungkook'un saçlarını karıştırdı. "Bir de yere yatıp ağla istersen."
Jungkook gülmemeye çalışarak gözlerini karşısında duran kapalı televizyona dikti. Jimin gözlerini buluşturmak adına Jungkook'un önüne doğru eğildi, Jungkook ona bakmayı reddetmeye devam ederken Jimin iç çekerek Jungkook'un kolundan tuttu ve onu sallamaya başladı, "Kediyi kıskandığına inanamıyorum!"
Jungkook aklına gelen güzel fikirlerle aniden yaramazca sırıtarak Jimin'e baktı ve ona doğru yaklaşmaya başladı, "Hadi gönlümü al."
Jimin ona yaklaşan çocuğun tepkisini merak etti ve büyük iddialarının altının boş olup olmadığından emin olmak istedi o an. Kaçmak yerine Jungkook'un yaptığı gibi yavaşça ona yaklaştı ve oyununa karşılık verdi, "Hm, ne şekilde gönlünü almalıyım söyler misin Jungkook?"
Jungkook tek kaşını kaldırmıştı, açıkçası bu olası bir durum değildi ve Jimin'in bu hali hoşuna gitmişti. Jungkook tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken, yakınlaşmaları yüzünden dudakları arasında küçük santimler kala onu beklemeden konuştu Jimin. "Bence sana bir kahve yaparsam hepsini affedebilirsin." gülümsedi ve göz kırparak ayağa kalktı. Jungkook'u o şekilde arkasından şaşkın şakın bakarak bırakırken sırıtıyordu.
Jungkook aniden kalkıp mutfağa ilerleyen Jimin'in şaşkınlığı ve etkisiyle başını koltuğa yasladı ve iç çekti, "Beni deli ediyor."
Jimin'in yanına gitmek için koltuktan kaltığında köşede kıvrılıp uyuyan kediye baktı ve göz devirip dil çıkardı. Daha sonra gülümseyerek mutfağa girdi ve kahve makinasının önünde bekleyen Jimin'i arkadan sararak tezgah ve arasına sıkıştırdı. "Kahveden daha iyi fikirlerimiz olabilirdi, kandırdın beni." diyerek çenesini kısa boylunun omzuna yasladı.
Jimin'in güldüğünü sarsılan omzundan anlayan Jungkook, dudaklarını boynuna doğru yaklaştırarak sessizce konuştu, "Neye gülüyorsun?"
Jimin hareketlenip Jungkook'a yüzünü döndüğünde omzunu ve boynunu Jungkook'dan kurtarak rahat bir nefes almıştı. "Affetmen için aklıma gelen en iyi fikir buydu." diyerek masumca gülümsedi.
psshhhh yolo. ukelerimizi hafife almamak lazım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
not on my watch • jikook
Fanfictionfluff, texting -tamamlandı. Jeon Jungkook, Park Jimin'e deliler gibi aşıktı ve sürekli ona açılmak için fırsat kolluyordu. Fakat Park Jimin'in en yakın arkadaşı Kim Taehyung ondan nefret ederken bu pek kolay değildi.