0. 9

2.7K 272 162
                                    


"baskı yapma bana, sürmeyecek fazla. izin vereceğim bana bebeğim demene ama vakti değil şimdi erken daha birazcık daha göster bana."

Jimin, oğlunun en sevdiği şarkıyı yüksek bir sesle arabada dinlerken duyduğu sözlerle direksiyondaki ellerini sıkarak derin bir nefes verdi.

Bay Min ile konuşmayalı neredeyse üç gün oluyordu. Fazlasıyla beklemediği cevaptan sonra öylece ekran başında kalmış, Bay Min'den kaçmak istercesine telefonunu kapatmıştı. Ama üç gündür aklına gelen isimden bir türlü kurtulamıyordu. Şu şarkı sözünde bile kendini hatırlatıyordu Min Yoongi.

Ona yazdığı şey yanlıştı, çok yanlıştı. Jimin bunun farkındaydı. Erkekler erkeklere ilgi duymamalıydı, bu kesin bir yasaktı ama Bay Min onu umursamıyor, aksine ona ilgi duyduğunu utanmaz bir şekilde söyleyebiliyordu.

Hissettiği öfkeyle direksiyondaki ellerini istemsizce biraz daha sıktı. Aklında Min Yoongi ve dedikleri dönüp dolaşırken arka koltukta elindeki oyuncağı sallayarak şarkıya eşlik eden oğlu bile onu sakinleştiremiyordu.

Hayatı boyunca bu tür günahlardan uzak durmuştu. Jimin'in belli ve ona göre oldukça güzel inançları ve bir düzeni vardı. Kendi bildiğinden şaşmaz, başka insanlara minik uyarılar dışında çok karışmazdı.

Ama Bay Min farklıydı.

Ona elbette karışacaktı. Oğlunun öğretmeniydi, belki oğluyla ondan daha fazla zaman geçiriyordu ve minik Jeongguk ister istemez onu örnek alacak, ondan bir şeyler öğrenecekti.

Jimin oğlunun inançsız olmasını istemiyordu. Belki buna büyüdüğünde Jeongguk karar vermeliydi ama Jimin için bu bir seçenek dahi değildi. O her pazar babasıyla kilisye gelmekten memnun olmalıydı, lunaparka gitmek için zorluk çıkarmamalıydı.

Jimin'e göre bunların tüm sorumlusu Min Yoongi'ydi.

Oğluna yaptıkları yetmiyormuş gibi bir de kendi hayatına sızmıştı o kedi kılığındaki şeytan. Öyle ki gece rüyalarına dahi girmeye başlamıştı. Jimin ne yapsa onu doğru yola çekemiyor, aksine sonu gelmez bir tartışmaya girdiklerinde boğuluyor gibi hissediyordu.

Tamam belki son konuşmada çeşitli kadın fotoğrafları atması doğru değildi, bunu biliyordu. Ama Min Yoongi'nin yaptığı şey onunkinden bin kat beter gelmişti gözüne. Onun çizgileri vardı ve Min bunları aşıyordu.

Ondan uzak durmalıyım, diye düşündü Jimin son üç gündür yaptığı gibi. Ondan uzak durmalıydı fakat şu an oğlunun okuluna onunla görüşmeye giderken tam tersini yapıyordu.

Vücuduna oranla küçük elini alnına yerleştirip düşünmekten ağrıyan başını ovdu yavaşça ve saçlarını geriye doğru tarayıp derin bir nefes verdi. Büyük bina gözüküyordu.

"Baba! yoksa bugün sen de mi benimle okula geleceksin?"

Arkadan duyduğu tiz sesle ve koltuğuna gelen minik tekmelerle oğlunun heyecanlandığını anladı ve sinirini bir kenara bırakarak gülen gözlerle oğluna döndü.

Jeongguk, parıldayan iri gözleriyle babasına bakıyor, heyecanlandığında her zaman yaptığı gibi küçük bacaklarını hızlı hızlı sallıyordu. Elleri ise beklentiyle tuttuğu oyuncağı sıkmıştı. Babası hayır dese şuracıkta ağlayacak gibi gözüküyordu.

Ama öyle bir şey olmadı.

Jimin usulca başını sallarken bu kez arabadan bir sevinç çığlığı koptu ve Jeongguk hızlıca kemerini açtı. Jimin arabadan çıkıp onun da kapısını açtığında minik oğlu vakit kaybetmeden onun elini kavradı ve babası kapıyı kapatır kapatmaz onu okuluna doğru çekiştirmeye başladı.

take me to church, yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin