Prenses cevap verme gereği bile duymamıştı. Sakin bir şekilde yatmaya devam etti.
"Eğer kabalık olarak görmezseniz size bir kaç soru sorabilir miyim?" Dedi Prenses Storm'a. Storm üstüne alınmamıştı . Kısa bir sessizlik oluştu . Prenses sorusunu tekrarladı, "Sorabilir miyim?". Storm hala alınmıyordu. Prensesin bu durumda böyle sakin bir şekilde yatıp sohbet etmesine çok şaşırmıştı.
Okun sahibi sorunun kendine ithafen olmadığını anlamıştı . Bulunduğu yerden açığa çıktı. Uzun beyaz saçı arkadan tutturulmuş olmasına rağmen, birazı toplu birazı dağılmış bir haldeydi. Üstelik bir gözü kırmızı bir gözü ise griydi. Stygian için oldukça sıradışı bir görünüştü. Insanlar genelde kahverengi ve siyah saçlara sahipti, bazıları ise sarı. Sadece Lotusland'da bulunan güçlü bir ailenin beyaz saçlara sahip olduğu biliniyordu.
Prenses Gözünü açıp onu incelemeye başladı. "Hiç şüphe yok ki Chax ailesinin yeni varisi" diye düşündü. Ona gelen evlilik teklifleri arasında görmüştü. Ama yinede adını hatırlayamıyordu.
Prenses Storm'a baktı "... cevap vermeyecek misin?"Dedi. Storm sorunun kendisine sorulduğunu anlayınca Prensesi üç kere tekrar ettirdiği için kıpkırmızı kesildi. "T-tabiki sorabilirsiniz!." Dedi Storm. "Adın?" ."Storm!... benim adım Storm Pre..." "Helia! Benim adım Helia" diye sözünü kesti Prenses.
"Helia?! Adın bu mu gerçekten?" Diye alaycı bir tavırla konuştu oku atan. Yüzünde kocaman utanmaz bir gülümseme vardı.
"Gerçek adımın farklı olduğunu mu düşünüyorsunuz?Yoksa beni tanıyor musunuz Bay Chax?" Dedi Prenses şaşırmış gibi yaparak.
"Tabiki sizi tanımıyorum ama gördüğüm kadarıyla oldukça sinsi birisiniz. Gerçek adınız bu olamaz. Ayrıca neden Chax diye seslendiniz anlamadım . Karıştırmış olmalısınız." Diye yanıt verdi anlık bir duraksama sonrası .
Prenses gelen aday isimlerini hatırlamaya çalışıyordu hala. Michael, Kaylen ve Seven. Bu üç isimden biri olmalıydı. "Chax... Seven Chax!" Diye düşündü . "Evet buydu ismi" diye kendini doğruladı .
"Seven Chax. Avcılıkla çok yakından ilgilenip sık sık ava çıktığınızı duymuştum. Tilki avı olması beni şaşırttı doğrusu . Özellikle ormanın kör noktasının yakınlarında ve tek başınıza! Ne kadar garip bir hobi haha." Dedi Prenses ve gülerken eliyle ağzını kapattı.
Seven'ın yüzündeki o utanmaz gülümseme ciddi bir hal almıştı . Kaşlarını çatmış bir şekilde bakıyordu .
"Sen insan mısın? Az önce öldüğünü gördüğüme eminim. Ayrıca saçlarını gördüm . Ölmediğini sürece bir sürü insan tehlikede olacak. Sadece ölmeyi hak eden değersiz bir varlıksın!" Diye bağırdı.
Prenses sinirlenmişti . Gri olan gözleri beyaza dönmüştü. Parlıyorlardı. Başındaki şapka rüzgarın etkisi ile açıldı ve kızıl saçları açığa çıktı.
"Değersiz bir varlık mı?" Dedi kısık bir sesle.
Ayağa kalktı . "Lanetli olduğumun farkına varman akıllı olduğun anlamına gelmez. Kim olduğumu bilmeyecek kadar aptalsın aslında . " ilerledi. Storm'un kurduğu bariyeri tek dokunuşuyla kırdı. "Sadece ölmeyi mi hak ediyorum?" Seven'a doğru ilerliyordu.
Seven'ın gözlerinden kana susamışlık bariz bir sekilde okunuyordu. Prenses nefretle dolu o gözlere baktı. Sadece kızıl saçları yüzünden bu gözler nefret ve kana susamışlıkla ona bakıyordu.
"Evet.Ölmelisin. Aldığın bir nefes bile bu dünya için bir israf. Neden bu kadar sinirlendin? Bunun farkında değil miydin?" Dedi okunun yayını gererken.
"Ölmeyi hak edecek ne yaptım?" Dedi.
"Doğdun." Dedi ve oku serbest bıraktı . Ok doğruca Prensesin göğsüne saplandı.
Storm ne yapacağını bilmiyordu. Prensesin ölmesini istemiyordu. Seven'a korkunç bir bakış attı.
Seven kendi üzerinde kurulan baskıyı hissetmişti . Ama gözlerini Prensesten bir an olsun ayırmıyordu . Öldüğünden emin olmak istiyordu.
Prenses oku tuttu ve saplandığı yerden çıkardı. Ortadan ikiye ayırıp yere attı. Seven'ı boğazından tutup havaya kaldırdı.
"Ben yaşayacağım . Sende bunu çok yakından takip edeceksin. Ama en ufak bir zarar bile veremeyeceksin." Dedi onu kenara fırlatırken .
Seven bir ağaca çapıp gere düştü . Saçında bağlı olan kurdale açıldı ve saçları önüne düştü . Kafasını kaldırmadan yere bakıyordu doğruca. Boğazını sıkan o ellerin titrediğini fark etmişti . Prenses cebinde kalan şifalı otları Seven'ın üzerine attı. "Tekrar karşılaşana kadar kendine iyi bak Bay Chax." Dedi ve arkasını döndü .
Prenses Storm'un kaleye dönmesi gerektiğini hatırladı onu gördüğü anda . 1 saat kadar sonra yokluğunun fark edilmesi ile ortalık karışacaktı . Bir sürü insan idam cezasına çarptırılacaktı ve belki Storm'da onlar arasında olacaktı . Parlayan beyaz gözleri eski haline döndü.
Storm'a bakarken o nefreti hissetmediği için onun zarar görmesini istemedi. "Kaleye dönelim." Dedi eliyle yüzünü kapatırken . Yere kapaklandı. Bütün kaslarında ağır bir ağrı hissediyordu. Sızlıyorlardı.
Öfkeden çılgına dönmüştü ve kendinde geçmişti o sırada . Bir anda ne olduğunu anlamasada utanmıştı. Birini öldürmekten korkmuştu . Insanlara zarar vermekten korkmuştu kendine geldiği anda. Storm başını salladı ve düşüncelerini netleştirmeye çalıştı . "Istese onu öldürebilirdi . Ama yapmadı. " diye düşündü. Prenses'in yanında gidip elini uzattı.
Prenses ellerini biraz aşağıya indirerek yaşlı gözlerle Storm'a baktı .
"Sen...korkmuyor musun?" Dedi. Storm hayır anlamında başını salladı. Prensesi kucağına aldı ve arkasına dönüp Seven'a baktı."Bay Chax, umarım bir daha Prensese saldırmazsınız . Eğer ağzınızı kapalı tutarsanız Kraliyet ailesine saldırıdan hüküm giymezsiniz . Bu sizin için ilk ve son uyarım. " dedi ve Prensesin odasına teleport yöntemiyle ışınladı . Bu büyüyü yapmak bir sürü güç gerektiriyordu ve yeteri kadar güç toplamıştı .
Seven 'Prenses' kelimesini duyduğu zaman şok olmuştu . Içindeki nefret ve öldürme hissini durduramıyordu . Prenses olması onun karşısında kalın bir duvar örmüştü . Varlığı bu gün halka açılanacak olan Prensese saldırmıştı . Ileride eşi olma ihtimali olan Prensese.
Storm Prensesi yatağına yerleştirdi. Prenses hala yüzünü kapatmış bir şekilde sessizce ağlıyordu.
"Bandajlarınız ,onları açamam ister misiniz? Bu günden kimseye bahsetmeyip hiç bir şey olmadı gibi davranalım. Kendinizi toparlamalısınız . " dedi Storm.
Prenses yavaşça ellerini indirip kafasını salladı . Storm yüzündeki bandajı açtı ilk önce. Yaradan eser yoktu. Yüzü hala porselen bir bebeğinki kadar pürüzsüzdü. Sonra diğer bandajları çıkarttı . Hepsi iyileşmişti.
"O zaman izin verirseniz ben kendi görevime geri dönüyorum. " dedi ve başını eğip odadan çıktı.
Prenses yatmaya devam etti. Sandy onu hazırlamak için gelene kadar yattı sadece. Bir kaç saat içinde çok fazla şey yaşamıştı. Korkunç bir gerçekle de yüzleşmek zorunda kalmıştı . O bir canavardan farksızdı.
Storm odadan çıktıktan sonra duvara bir yumruk attı. Hiç bir şey yapamamıştı . Kral tarafından Prensesi korumak için gönderilsede ilk başta prensesin kaçıp kaybolmasına izin vermişti . Daha sonra ise ölümüne şahit olmuştu neredeyse ve ona saldıran kişiye karşı hiç bir şey yapamamıştı. Bu kadar güçsüz olduğu için kendinden nefret etti.
Alnını duvara yasladı ve eliyle duvara vurmaya devam etti. Daha güçlü olmalıydı. Bu zamana kadar sürekli iltifatlar ve güzel sözlerle onun küçük dünyasını süslemişlerdi. 'Ülkede ki en güçlü büyücü' unvanını alarak komutan olmuştu . Dışarıya ilk defa kendi başına çıkan Prenses bile duygularını ve gücünü ondan daha iyi yönlendirmişti . Ona hayran kalmıştı, onu koruyacaktı.
Başını kaldırıp kendi odasını döndü. Henüz hiç bir şey başlamamıştı. Kendini bu günkü büyük oyuna hazırlamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kanlı kızıl: ophelia
Historical Fiction1832 yılında karanlıkların ülkesi olan Stygian'da kızıl saçlı bir prenses dünyaya geldi. Ama Stygian için kızıl saç her zaman bir sonraki lanetin yeni sahibine aitti. Prenses anne ve babasının ona olan derin sevgisine rağmen kalede kimsenin haberi o...