Bölüm 2
"Baletim. Eskiden yani. Balettim."
Sessiz ve aynı zamanda gürültülü geçen bir saatin ardından konuştu. Aramızdaki boşluktan geçen rüzgar arada bizi omuzlarımızdan tutuyor, şefkatle kendisini hatırlatıyordu. Yanımdan buram buram beyaz şeftali kokusu alıyordum, sert okyanus havasının içinde kendimi yumuşacık hissettiriyordu.
Kafamı ona çevirdim. Konuşurken yüzünü okyanus ve gökyüzünün birleştiği o noktaya indirmişti.
"Devam etmiyor musun artık?" dedim.
Cılız bir gülümseme bıraktı. "Edemiyorum." dedi.
İçim buz gibi olurken, sesindeki kör kütük acılara bulanmış kırgınlık tüm damarlarımdan akmaya başladı. Derin bir baş ağrısı şakaklarımı yoklarken nefes alamadığımı düşündüm. Onun için değerli olmalıydı. Hayır, onun için tamamen değerliydi.
Sevdiğin ve yapabildiğin bir şey olması bana hep ulaşılmaz gelmişti. Bokuto voleybol delisiydi mesela. Bir topa vurabilmek için sol böbreğini hiç düşünmeden çıkartıp masaya koyardı. Her maçına istisnasız gitmeye çalışırdım çünkü yüzünde her zamanki neşenin dışında çok farklı bir manzara olurdu. Başarıyorum kelimesini ela gözlerinden okumak beni bambaşka hissettiriyordu. Ona hayrandım, Bokuto'nun bunu bilmesine pek gerek yoktu tabii.
Onun da bale yapabilmek için sol böbreğini verebileceğini hissediyordum. Başka kimsede göremeyeceğiniz iri, kahverengi gözlerini kendilerine mesken edinen ateş böceklerinden anlıyordum. Bir zamanlar oralarda 'başarıyorum' vardı. Başarıyordum, değil. Onu dans ederken izlemek istedim, ona hayran hayran bakmak ve başarıyorsun diyebilmek. Sevdiği ve yapabildiği bir şeye kendisini verirken nasıl biri olduğunu kendim görmek istedim.
Parmaklarını birbirlerine kenetledi ve öne doğru ittirdi. Bir saattir çalan melodiyi değiştirmek için sağına döndü. Gözlerimi ondan bir an bile ayırmak istemiyordum. Yumuşak görünen turuncu saçları dalga dalga ensesine kıvrılıyordu. Üstüne bol siyah bir hoodie giymiş olsa bile sırtının küçük olduğunu anlayabiliyordum.
"Neden?" diye sordum.
Hareketleri yavaşladı, müziği değiştirmesine saniyeler kala olduğu yerde donuvermişti. Eli telefonun üzerinde hareket edemiyordu, yüzünü göremesem bile gözlerinin irileştiğine ve ağzının sımsıkı kapandığına yemin edebilirdim. Yabancı biriydi, daha tanışalı iki saat bile olmamıştı fakat bana oldukça tanıdık geliyordu. Çok tanıdık, çok bilindik ve çok özel.
İki dakika boyunca hareket etmedi, müzik belki açıldığından beri yüzüncü kez başa dönmüştü. Sonrasında sağ eli telefonun ortasına dokundu. Belli ki daha fazla ses istemiyordu. "Kaza geçirdim." sesi fırtına da ağaç yaprakları nasıl titriyorsa öyle titriyordu. Bir an devam edemeyecek sanmıştım. Yanılmıştım.
"Kaza geçirdik. Ben ve sevgilim. Tam geçen sene bugün." Derin bir nefes alıp tamamen bana döndü. Sesini düzenlemeye çalışıyor gibi yutkunup duruyordu. Bacaklarını bağdaş yapıp gözlerini altımızdaki kumda sabitledi.
"İsmim Hinata Shoyo, belki duymuşsundur biraz ünlüyüm sanırım. Dans gösterim vardı. Baleye başladığımda küçüktüm, belki on yaşındaydım? O zamandan beri hep benim yanımda oldu. Ne zaman düşsem elimden tuttu. Ayaklarıma her gece masaj yapardı. Yanlış her bir hareketimde bana inandığını tekrar tekrar söyledi. Mükemmel biriydi hiçbir gösterimi kaçırmazdı."
İçimde çok hafif bir memnuniyetsizlik vardı. İşin aslı o kişiyi oldukça kıskanmıştım, ancak turuncu saçlı çocuğun her bir zerresinden akan sevgi ve minnettarlık, benim de ona teşekkür etmem gerekiyormuş gibi hissettiriyordu.